Elçileri, BM temsilcileri ve halkını bombalamayı reddeden pilotları adama ve rejime “ihanet edip” halka sadık kaldı.
“Ölüm her yerde” idi. Bir Trablus sâkini El Cezire Televizyonuna katliamı böyle anlattı.
“Dünya niye sessiz?” Bu da, aynı gencin, içlere taş gibi çöken ağır sorusuydu. Haklı bir soru.
Dünyanın kaderini belirlemekte başrol oynama iddiasındaki kerameti kendinden menkul G-20'ye katılan haşmetlû liderlerden olup bitene dair tek laf çıkmadı. AB'nin özellikle İtalya ve Fransa gibi petrol bağımlısı ülkeleri, favori diktatörlerini, kan göllerine rağmen son âna kadar desteklemeyi sürdürdüler.
İnsanlar akıl almaz bir hunharlıkla katlediliyor olmasaydı, insanın bayağı eğlenebileceği bir İonesco oyunu gibiydi ortalık. Berlusconi daha geçen yıl elini öptüğü diktatörü, bu meşgul zamanında rahatsız etmemek için aramadığını insanlara açıklayacak bir arsız-yüzsüz tavrı sergilemekte beis görmüyordu. (Sonradan, tabandan gelen baskı ile şiddet kullanılmasını kınayacaktı.)
Uluslararası toplumu, yani hepimizi temsil eden biricik kuruluş olan BM'nin tavrı da hoştu: Genel Sekreter Ban'ın gözünden hiçbirşey kaçmıyordu: Ülkede şiddetin arttığını tespit etmişti bir kere, ve bundan duyduğu "kaygı"yı, ortalıkta bir operet generali gibi gezinen bol nişanlı, madalyalı Albayın bizzat kendisine iletmişti. Bununla da yetinmeyen cesur BM yetkilisi, Libya'da olanları dikkatle takip ettiklerini, eğer katliam iddiaları doğrulanırsa, bunların uluslararası hukuka aykırı olacağını ve o zaman bunları "şiddetle kınama"yı düşündüğünü de bize açıkladı.
AB'nin dış yetkilisi Ashton ise, günün en önemli keşfini yapmaktaydı belki de: Libya ile bizim (Avrupalılar'ın) komşuluk ilişkimiz var dedi Barones. Bununla herhalde "komşuda pişen bize de düşer" demek istemediğini tahmin etmekteydik.
Libya'daki korkunç katliamın aslında katliamla alakası olmadığı da kısa sürede ortaya çıkacaktı: Libya resmi devlet Televizyonu açıklama yaptı: Katliam olmamıştır dedi.
Kaddafi'nin oğlu da İtalyanlar ve Türkler mi gelsin istiyorsunuz, iç savaşa izin veremeyiz, belki az reform yaparız diyordu, ama adamın dev ekrandaki görüntüsüne ayakkabı yağıyordu.
Bütün görüntülerin en absürd olanı ise, yine bizzat hunhar dikatörden geldi tabii, beklenebileceği gibi: Ülkeyi terkettiğine dair söylentilere (hatta söylentinin ötesinde bizzat Britanya Dışişleri bakanının dile getirdiği bir rivayetti bu) karşı, ve sabaha karşı, hazret, 20 saniyeliğine televizyona çıkar:
[60’lı yıllardan kalma küçük bir İtalyan otomobil… Arabanın açık ön kapısından Kaddafi sahneye soldan girer: Botokslu suratı ifadesizdir. Elinde bir beyaz şemsiye vardır.]
ALBAY: Memnunum. Çünkü bu akşam Yeşil Meydan’da gençlerin önünde konuşuyordum. Fakat yağmur yağdı. Allah’a şükür bereket yağıyor. Bazıları için şuna açıklık getirmek istiyorum: Trablus’tayım. Venezuela’da değil. Bu kanallara inanmayın. Onlar köpek. Haydi Hoşçakalın…
[Sağdan çıkar ve ekran kararır.]Günün en kötü üç haberiyle bitirelim:
1) Bahreyn’deki devrimci ayaklanma yüzünden bu yılın ilk Formula 1 yarışları iptal edildi. Formula 1 patronu, Bahreyn’in –şimdilik hâlâ– patronu olan veliaht prense, durumu anladığını söyledi ve “n’apalım, canınız sağolsun!” dedi. (Tabii konuşma İngilizceydi, Türkçe’ye halk dilinde adapte ettik.)
2) Libya’daki kanlı gelişmeler sonrasında İtalya borsası keskin düşüşler gördü.
3) Gene bu yüzden, Libya’nın hissedarları arasında bulunduğu Juventus futbol kulübünün hisseleri değer kaybetti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder