4 Mayıs 2012 Cuma

Yazbahar Ayları 2012: Mücadele ve Umut




Uğurlu 2012
“21. yüzyılın içlerine, uğurlu 2012 yılının içlerine doğru ilerlerken amacımız tarihöncesi köklerimize, Işığın yeryüzüne geri gelişini, gezegenimizin Güneşe doğru yıllık yaklaşmasını içgüdülerimizle kutladığımız o basit çağlara yeniden bağlanmak olsun…
“… Bu mevsimde yalnızca yaşamı kutlamakla kalmayalım. Gezegeni dirilten, ayrım gözetmeksizin her otun, her böceğin, her insanın içinde dolanan o kutsal kıvılcımın hizmetine adayalım kendimizi.”

***
Canlanma
“Siyasi solu geleneksel olarak beslemiş olan üç esin kaynağına, yani bireylerin özgürlüğüne odaklanan özgürlükçülüğe (liberteryanizm);  toplumun düzeltilmesi üzerinde yoğunlaşan sosyalizme; toplulukların kardeşliğini vurgulayan komünizme dikkat çekerek bir siyasi canlanma ve yeniden doğuş çağrısında bulunuyoruz. Şimdi bunlara bir dördüncüsünü, çevreciliği ekleme zamanı: Çevrecilik, doğayla ve daha derin bir seviyede Toprak Ana ile bağlarımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı yenileyip onardığı gibi, tüm canlıların enerji kaynağını güneşte görür...

“... Mevcut siyasi partiler arasında bir anlaşma çağrısında bulunmuyoruz. Onları, güçlü bir yurttaş hareketinin, geniş çaplı bir vicdanî başkaldırının yaratılmasına el vermeye çağırıyoruz; yalnızca bu başkaldırı, yüzyüze olduğumuz güçlüklerle başetmemize yetecek bir siyaset biçimi doğurabilir ancak...

“Bugün yeni bir siyaset tarzına, yaşama özlemine ve yaşamı onarıp yenilemeye dayanan bir siyaset tarzına, bizi bugünkü kayıtsızlıktan ve ölümcül miskinliğimizden çekip çıkaracak bir siyaset tarzına feci şekilde ihtiyacımız var.

“...Yaşama özlemi, yaşamın niteliğini besleyecek, yaşamın kalitesi de yaşama dair yeni bir özlemi yaratacaktır. Ve bu ikisi birlikte, umuda giden yolu önümüze açacaktır.”
Stéphane Hessel - Edgar Morin (94 ve 91 yaşlarındaki bu iki eski Direnişçi yazar-düşünür, yeni yayımlanan kitaplarında dünyanın durumunu ele alıyorlar: Umuda Giden Yol/Le chemin de l’ésperance/The Path to Hope, İng. çev: Anthony Shugaar, Other Press, Mart 2012, s. 66-67)

***

Yaşamın Şiiri

“......Bilgimizi ve anlayışımızı örgütleyebilme yeteneğimize ilişkin paradigma reformunu yapabilirsek, daha geniş kapsamlı genel kültürümüzü diriltmeyi ve canlandırmayı da başarırız; çünkü hepimiz, özdeki temel insanlığımızı anlayabilmek için önce şu yeryüzünde, kendi hayatlarımızda, toplumumuzda, tarihimizde işgal ettiğimiz yeri anlayabilmeliyiz...

“İnanıyoruz ki hayatın kalitesi (niteliği) üzerine yaslanan herhangi bir siyaset tarzı, hayatın şiirsel yönlerini besleyebilmeli...

“Dünya hem harikulade, hem de dehşet verici.

“Estetik, onun harika yanlarını hayranlıkla izlerken, aynı zamanda da dehşetin gözünün içine bakmamıza yardımcı olur. Böylelikle, büyük senfonilerden birçoğu, ruhun en korkunç acı ve kederlerini bize yansıtırken, aynı zamanda müzikal olarak tarif edilmez bir keyif verirler.

“Sanat, edebiyat ve müzik, gündelik hayat estetiği geliştirmemizde bize yardımcı olur.

“Tüm kültür politikalarının ardındaki itici güç de şu olmalı: Hayatın ve yaşama tarzının şiirini yaygınlaştıracak ve demokratikleştirecek bir estetik politikası: Herkesin pozitif güzel duygular yaşayabilmesini, hepimizin bir bütünün parçaları olduğumuzu hissetmemizi, kendi kişisel doğrularımızı sanat  başyapıtları aracılığıyla keşfetme hakkımız olduğunu sağlayacak bir estetik politikası...”
Hessel – Morin (Umuda Giden Yol, 2012, s. 58-59)
***

Bazı Şeyler Hepimize Aittir

Paylaştığımız Her Şey, bizleri dünyayı yeni bir gözle görmeye çağıran bir uyarı zili sayılabilir: Bazı şeylerin –suyun mesela, ya da İnternet’in, ya da insan bilgisinin– herkese ait olduğunu kavradığımız andan itibaren bir ‘ortakçı’ oluyoruz: Yirmi Birinci Yüzyıl'da üstümüze çullanan sorunları çözme yöntemlerimizi yeniden biçimlendiren bir hareketin bir parçası haline geliyoruz yani.”

Jay Walljasper (Paylaştığımız Her Şey/All That We Share, The New Press, 2010)

***

Gökkuşağı Çocukları
“Üstümüzde tek bir gökyüzü
Kıyılarımızı yalayan tek bir okyanus
Tek bir yeryüzü yemyeşil ve yusyuvarlak
Kim daha fazlasını ister ki
Hadi, bütün küçük çocuklara söyleyelim
Analarına da babalarına da söyleyelim
Paylaşmak için son şansımız bu bizim
Sana da bana da verilmiş olanları…”
“Hep birlikte ayağa kalkıp bu şarkıyı söyleyelim, çünkü bu şarkı gerçekten dünyanın nasıl olması GEREKTİĞİNİ anlatıyor bize ve biz de tam bunu KASTEDİYORUZ işte.”
Christine Bar ve Lill Hjønnevåg (Norveç'te 77 kişiyi katleden aşırı sağcı Anders Breivik'in yaptığı katliamı protesto etmek için 40 bin kişi yargılamanın yapıldığı mahkemenin yakınında toplandı. Havanın yağışlı olmasına aldırış etmeden meydanı dolduran 40 bin kişi, hep bir ağızdan "Gökkuşağı Çocukları" şarkısını söyledi. Efsanevî Pete Seeger’ın 1967’de yazdığı ünlü “Rainbow Race” şarkısının Norveçli çocukların “beynini yıkadığı”nı söyleyen kitle katiline karşı Gökkuşağı Çocukları kampanyasını örgütleyen iki Norveçli kadın, kampanyanın Facebook sayfasına böyle yazdılar.)
*** 
İyimserlikle Kötümserlik: Öngörülebilirliğin Manasız İkizleri (Bis)
“…Umut demişken, şu da var tabii: Bazen işler, o işe girişenlerin beklediği gibi gitmez; tam tersine onların beklediğinin tersi olur, onların umutları boşa çıkar ve bu bizim için çok iyi bir haberdir. Mesela, Norveç’deki faşist kitle katilinin –ve onun ardındaki karanlık güçlerin– umutları boşa çıkacak gibi görünüyor. Demokrasi, adalet ve eşitlik için mücadele edecek olanların kararlılığı bu olaydan sonra, faşist canilerin beklediklerinin aksine, artacak gibi.”
Ömer  Madra (“Umut Her Zaman Vardır”

***
Geleceği Kurmak

“Disiplinli, sürekli bir şekilde birşeyler yapılması gerekli. İlerlemek kolay olmayacak. Zorluklar ve yenilgiler olacak – bunlar kaçınılmaz. Ama, gerek burada [Boston’da] gerekse ülkenin başka yerlerinde ve dünyanın dört bir yanında yürüyen süreç büyüyüp toplumda ve siyasette başlıca güçlerden biri haline gelmedikçe, doğru dürüst bir geleceğe kavuşmamız ihtimali hayli düşük.

“Büyük, aktif, halka dayalı bir tabana yaslanmaksızın önemli girişimler elde edemezsiniz...

“Böyle bir taban inşa etmek eğitim ve aktivizmle ilişkilidir. Eğitim insanlara neye inanacaklarını söylemek anlamına gelmez – aynı zamanda onlardan ve onlarla birlikte öğrenmek demektir.

“Karl Marx’ın meşhur sözüyle görev yalnızca dünyayı  anlamak değil, onu değiştirmektir de. Bu sözün bir varyantını da akılda tutmakta yarar olabilir: dünyayı değiştirmek istiyorsanız, onu anlamaya çalışmanız çok iyi olur. Bu, sadece bir konuşma dinlemek ya da bir kitap okumak anlamına gelmiyor – gerçi zaman zaman bunlar da yarar sağlar elbette. Katılımla öğrenirsiniz. Başkalarından öğrenirsiniz. Örgütlemek istediğiniz insanlardan öğrenirsiniz. Nasıl ilerleyeceğimiz konusundaki fikirleri ve planları formüle etmek ve uygulamak için hepimizin gerekli kavrayış ve deneyime ihtiyacı var.”

“... İlerici yasalar ve toplumsal refah, yukarıdan verilen ihsanlarla değil, daima halk mücadeleleriyle kazanılmıştır. Bu mücadelelerde kazanımlarla gerilemelerin birbirini izlediği bir döngü vardır. Bu mücadelelerin her dört yılda bir değil, her gün yeniden yürütülmesi şarttır: hedef de daima, seçim sandığından işyerine kadar, gerçekten karşılığını bulan duyarlı bir demokratik toplum kurmak olmalıdır.”

Noam Chomsky (Making the Future/Geleceği Kurmak, City Lights Books, 2012, s. 305vd.)

***
Neden Sokakta Değilsiniz?
“Siz genç insanlar, gezegenin rezil rüsva edilmesine karşı neden sokağa çıkıp protesto hareketlerine girişmiyorsunuz? Neden 1960’larda yapılanları tekrarlamıyorsunuz? Neden sokaklarda değilsiniz? Öfke ve kocaman umutların eşlik ettiği zihinlerimizdeki o koca yeşil harekete ne oldu?”

***

Geleceğin Tohumları

Londra’dan Madrid’e, Kahire’den New York’a işgaller ve protestolar dünyayı sarstı ... Gayet yaratıcı pek çok doğrudan eylem aracılığı ile biz –küreselleşmiş gençlik– daha iyi bir geleceğin tohumlarının şu ânın içinde yattığını herkese gösterdik ve gösteriyoruz ... Uluslararası Katılımcı Toplum Örgütü (IOPS), hepimizin bir araya gelebileceği, bağlantı kurabileceği, deneyimlerini paylaşabileceği ve daha iyi bir dünya için ortak mücadelemiz için birlikte örgütlenebileceği bir açık alan yarattı.


***

İmdat Freninin Koluna Asılmak

“ ‘Marx devrimlerin dünya tarihinin lokomotifi olduğunu söylemişti. Ama belki de durum çok farklıdır. Belki de devrimler, trende yolculuk eden insanlığın imdat freni koluna asılması eylemidir.’ Walter Benjamin’in bu sözleri 2011’de dünyanın birçok yerinde olup bitenlere ve çok daha güneyde Meksika’da Chiapas ve Oaxaca’dan Arjantin’e kadar daha önceleri yaşananlara tastamam uygun düşüyor. Hareketlerimiz, onların ‘No!’ (Olmaz!) ‘Ya Basta!’ (Artık Yeter!) ‘Que Se Vayan Todos’ (Topunuz Defolun!) haykırışlarıyla aynı. Bunlar, tahammül edilmez bir durumda sessiz ve pasif kalmayı topluca reddedişimizin haykırışları. E, biz de imdat freninin koluna asılıyoruz işte, zamanı durduruyoruz ve açılıp yeni birşey yaratmaya girişiyoruz. O şeyin ne olduğunu bile tam bilmiyoruz. Bir açık alan yaratmak istediğimizi biliyoruz. O alanın neye benzediğini birlikte keşfediyoruz, yaratırken; yaratma biçimimiz de bu zaten: birlikte, yatay ve coşkuyla. Ne yaptığımızla nasıl yaptığımız, kopmaz biçimde birbirine bağlı aslında ve her ikisi de bu prefigüratif [öncü/dönüştürücü] hareketin birer parçası.”

Marina Sitrin (“Pulling the Emergency Break,” Tidal: Occupy Theory – Occupy Strategy, Şubat 2012)

*** 

Kapitalizm: Bir Hortlak Hikâyesi
“Ekonomik reformları başarıyla dayatıp geçmesine, serbest piyasa ‘demokrasileri’ni yerleştirmek için savaşlara girişip ülkeleri askerî olarak işgal etmesine rağmen, Kapitalizm öyle bir krizin içinde ki, bu krizin vahameti kendini henüz tam olarak ortaya koymuş bile değil. Marx demişti ki: ‘Dolaysyla burjuvazinin ürettiği, herşeyden önce kendi mezar kazıcıları. Kapitalizmin düşüşü ve proletaryanın zaferi, aynı derecede kaçınılmaz.’
“Proletarya, Marx’ın öngördüğü gibi, sürekli saldırı altında kaldı. Fabrikalar kapatıldı, sendikalar dağıtıldı. Proletarya, bütün bu yıllar içinde olabilecek her şekilde birbirine düşürüldü. ... Ama gene de, dünyanın dört bir yanında karşı koymayı sürdürüyor. Çin’de grevlerle ayaklanmaların haddi hesabı yok. Hindistan’da dünyanın en yoksul insanları, en zengin şirketlere kafa tutup onların yoluna taş koyuyor.
“Kapitalizm krizde. ‘Akmasa damlar’ stratejisi iflas etti. Şimdi ‘yukarı fışkırır’ tezinin de başı dertte. Uluslararası mali erime/çökme yaklaşmakta. Hindistan’ın büyüme hızı yüzde 6.9’a düştü. Yabancı yatırımcı çekiliyor. Belli başlı uluslararası şirketler çuvalla paranın üstünde oturuyorlar, ama, finans krizinin nasıl bir manzara göstereceğini kestiremediklerinden o paraları nereye yatıracaklarını bilemiyorlar. Bu, küresel sermaye denen dev ucubenin kaidesinde ortaya çıkan büyük yapısal bir çatlak.
Kapitalizmin gerçek “mezar kazıcıları”, hezeyan içinde ideolojiyi imana dönüştürmüş olan kendi Başpapazları olabilir pekâlâ. Bu Kardinaller tüm stratejik dehalarına rağmen, basit bir gerçeği kavramakta güçlük çekiyormuş gibi duruyorlar. O gerçek de şu: Kapitalizm, gezegeni imha ediyor. Onu eski krizlerden sonra hep toprağın altından çekip çıkaran iki eski numara, yani Savaş ve Alışveriş, artık sökmüyor.”

***
“Capitalism kills!”
“Üzerindeki tişörtte ‘Capitalism kills!’ (Kapitalizm öldürür) yazısı taşıyanlar, başına kırmızı bant bağlayanlar, siyah pardösü üzerine siyah başörtüsü takanlar, siyah tayt ve siyah bluz giyenler, daha önce AKP gençlik kollarında çalışmış olanlar, KCK davasından cezaevinde yatmış bulunanlar, vicdani retçiler, tinerciler, geri dönüşüm işçileri... 1 Mayıs’ın en ilgi çekici gruplarından biri olan “Antikapitalist Müslüman Gençler” sabahın erken saatlerinde Fatih Camii’nin avlusunda toplanmaya başladılar. İki tarafına iş “kaza”larında ölen işçilerin resimlerinin asıldığı avluda, bu işçiler için kılınacak gıyabî cenaze namazından önce ilk konuşmayı eski bir evsiz olan Tufan Aslan yaptı. Aslan, kısa konuşmasında sokaklarda yaşayanları selamlarken, daha sonra sözü alan İslamcı yazar İhsan Eliaçık dün yaşananları İslami zihniyette bir ‘kopuş’ olarak niteledi. 40 yıl önce Fatih Camii’nde ve diğer camilerde toplanan dönemin mukaddesatçı Müslüman gençlerin, 6. Filo’yu protesto etmek isteyenleri taşladıklarını hatırlatıp, ‘Biz bu zihniyetten bir kopuş yaşandığını, reddi miras yaptığımızı açıkça ifade ediyoruz,’ dedi.
“Facebook’ta “Anarşist Sufi” adlı bir sayfa açmış olan görme engelli Sezer, dostlarıyla birarada olmak için İzmir’den geldiğini geldiğini söyleyip ‘Tüm otoritelere karşıyız’ diyordu. İlk kez 1 Mayıs yürüyüşüne katılan 20 yaşındaki Melike Çağlar ise örtüsü ve bulunduğu nokta itibariyle bu grupta kendisini daha iyi ifade edebildiğini söyledi. ‘Bir insanı iyi Müslüman, kötü Müslüman yapan kıldığı namazı ya da taktığı başörtüsü, değil vicdanıdır’ diyen Çağlar, ‘Çok paranın olduğu yerde çok da suç vardır’ ifadesini kullandı. Gruptan bir başka kadınsa ‘Şimdiye kadar Taksim ayrı bir dünyaydı, Fatih ayrı bir dünya; biz burada mahallelerin arasındaki duvarları yıkıyoruz’ dedi…
“Grubun taşıdığı dövizlerde ‘Mülk Allah’ındır’, ‘Suriye’de savaşa hayır’ ifadelerinin yanı sıra dört kutsal kitaptan da sözler yeraldı. ‘Allah, ekmek, özgürlük’, ‘İstanbul’dan Amed’e, direnene bin selam’, ‘Zorunlu askerlik halka zulümdür’ gibi sloganlar atan Antikapitalist Müslümanlara medya yoğun ilgi gösterirken, diğer gruplar da zaman zaman alkışlarla destek verdi.”
Tuğba Tekerek (“Allah, ekmek ve özgürlük adına...”, Taraf, 2 Mayıs 2012)

***

Kapitalizm: Yeni Bir Hayat Vaadi?

“İspanya’daki sorun Yunanistan’da olduğu gibi kamu borçları kaynaklı değil, esas sorun 2000’lerin sonlarına kadar hızla büyümüş ve şişmiş olan emlak pazarındaki balon. İspanya hükümeti, kesintilere giderek ne bankalara ne de emlak sektörünün toparlanmasına imkân veriyor…
“Türkiye’nin de her yerinde sürekli yeni gayrimenkul projeleri açıklanıyor. Parası olanın müteahhitliğe girip, proje ürettiği bir ortam mevcut. Faizlerin düşük seyretmesi de tasarruf sahiplerini mevduat, bono, altın yerine gayrimenkule yönlendiriyor. Talep arttıkça ortaya çıkan her yeni proje daha yüksek fiyattan sunuluyor. Her projenin cilası kuvvetli olsun diye kentsel dönüşüm, çılgın proje, finans merkezi, yeni bir hayat vaadi gibi farklı bir de hikâyesi var. Günün birinde piyasada talep durduğunda ABD’de ve İspanya’da meydana gelen çöküşün bir benzerinin Türkiye’de yaşanması çok zor olmasa gerek. Türkiye’de emlak patlayacak derken, balonu patlamasın...”

Pelin Cengiz (“Kamu Borcu Değil, Emlak Balonu”, Taraf, 1 Mayıs, 2012)

***

İfade Özgürlüğü Platformu
Artık hepimiz birer komşu sayılırız. İnternet ve cep telefonları aracılığıyla, dört milyar başka insana ulaşabiliriz. Bu durum, ifade özgürlüğü için daha önce eşi benzeri görülmedik olanaklar sunuyor.
Bize, her nerede olursanız olun, küresel bir sohbet için katılın. 10 taslak ilkemizi okuyun ve eleştirin. Tartışmalı örneklerimizi inceleyin. Başkalarının düşüncelerini duyun. İstediğinizi, istediğiniz dilde söyleyin. Sesiniz duyulacak.
Bu projenin kalbinde sizler, yani tüm ülkelerin yurttaşları ve internet vatandaşları, varsınız...
Timothy Garton Ash (freespeechdebate.com/tr/)

***

Santral Ateşi Yerine Hıdrellez Ateşi

 

Bugün burada termik santralleri durdurmak için “1 Milyon İzmirli” olmanın ilk adımını atıyoruz. Yaşamdan yana olan herkesle buluşacağız, 6 Mayıs’a kadar birlikte örgütleneceğiz. Bu yıl Hıdrellez’de Aliağa’da termik santral sahasında olacağız. Termik santral ateşini söndüreceğiz, onun yerine Hıdrellez ateşi yakacağız. Bu yıl Hıdrellez’de binlerce olacağız ... termik santralleri mutlaka durduracağız. (www.1milyon.org/)

***
Davet
Sevgili Dostlar,
Şimdilerde gezegenin dört bir yanında daima daha çok seller, daima daha çok kuraklıklar, daima daha çok fırtınalar görüyoruz: İklim değişikliğinin tanık olduğumuz etkileri, daha önce gördüklerimizin hiçbirine benzemiyor.
Ama dünya çok büyük olduğumu için, bu olayların hepsinin birbiriyle bağlantılı olduğunu görmek birçok insana zor geliyor. İşte onun için 5 Mayıs’ta noktaları birleştiriyor, bağlantıları kuruyoruz.... Çektiğimiz görüntüleri dünyanın d örtbir yanında birbirimizle paylaşacağız, böylelikle iklim değişikliğine bir insan çehresi kazandıracağız. Gezegene bir ayna tutup, insanları iklim değişikliğinin korkunç tahribatı ile yüzyüze gelmeye iteceğiz.
Herkes o gün davetli, hepimiz davetliyiz.
***

“Gerze Halkı Yalnız Değildir!”

2011'de inanılmaz şeyler yaşadık. Arap Baharı’nı, İspanya’daki “öfkelileri”, Hindistan’da yolsuzluğa baş kaldıranları, Wall Street’in işgalini, Keystone XL boru hattına direnişi gördük. Böyle daha nice hayranlık uyandıran başkaldırılar oldu, hepsi de iktidarı diktatörlerin, şirketlerin ve kirletenlerin ellerinden alıp halka geri vermek için mücadele etti.
Bunların arasında dikkatimizden kaçan çok önemli bir direniş daha vardı. Türkiye’de kurulmak istenen 50 termik santralin ilklerinden olan Gerze’de kurulacak 1200 MW’lık santrale karşı yerel halk 3 yıldır kahramanca bir mücadele veriyor. Yüzlerce kişi sürekli kampta, binlercesi sürekli protesto yürüyüşünde. Kasım’da 10 bin kişinin katıldığı yürüyüşte, bir pankart özellikle ilgimi çekti: ‘Gerze Halkı yalnız değildir!’
Hepimizin bildiği bir gerçek var artık: Fosil yakıtlardan çok daha iyi seçeneklerimiz var. Ve kirletici sanayiciler köylerimizi, şehirlerimizi ve topraklarımızı kirleterek para kazanmaya çalışırken, bizler sessiz kalmayacağız. Gerze Halkı’nın yanındayız.

***
Kuyu Kazmak

Nurcan Sonuç (Öğretmen): “Son bir şey daha söylemek istiyorum; Beni çok etkileyen, arkadaşlarımı da çok etkileyen bir cümleydi: ‘Tuncay Özilhan’a ne demek istersiniz?’ dediğimizde köylü kadınlarımızdan birisi, ‘Eğer netse burada bu işi yapmaya, öncelikle bilsin ki gelip burada büyük bir kuyu kazması gerekecek ve bu kuyuyu şunun için kazacak, bizi artık ölü ya da diri oraya gömecek ve bizim üzerimizden geçirecek o makineleri. Başka şansınız yok!’ dedi. Yani termik santrale izin vermiyorlar, zaten ‘ya yapılırsa?’ sorusuna cevap vermiyorlar. Böyle bir şeyi ihtimal olarak görmüyorlar, yani halkın rızası hiçbir şekilde yok orada, çok. Bunun için ölümü göze almış durumdalar ‘Bizi öldürsün buraya termik santral yapacaksa,’ diyorlar. Çok net.”
Hazal Özdemir (Öğrenci): “Orada 4 senedir çok büyük bir direniş sürmesine rağmen, halk sesini duyuramamaktan şikâyetçi. Yani orada çok fazla şey oluyor, ama çok büyük bir firmaya karşı savaştıkları için ne basında ne de başka bir yerde mücadeleleri duyulmuyor. Bizim de amacımız oydu biraz, gidip oradaki mücadeleyi yansıtmak. Buna çok ihtiyaçları var çünkü…” (“Çocuğum, haklarım var!” projesi kapsamında gerçekleştirilen Gerze gezisinden...)

***
Mutlu Grevler

“[1 Mayıs’ta Genel] Grev yapıyoruz çünkü dünyamızda bencilliğin itici güç olması gerektiği düşüncesini de reddediyoruz. Propagandanın aksine, dünyadaki insanların büyük çoğunluğunun bencil olmadığına, birbirleriyle sürekli rekabet etmek yerine birlikte çalışmayı tercih edeceklerine inanıyoruz..
“Anlıyoruz ki, iklim değişikliğine ister inanın ister inanmayın, bunu veya bunun gibi başka çok âcil bir konuyu doğru dürüst göğüsleme yeteneğimiz büyük ölçüde yok oluyor, çünkü kâr peşinde koşmak yüzünden şaşı bakıp şaşırıyoruz ve resmin bütününü görme imkânımız ortadan kalkıyor. İlerlemek için yeni motivasyonlar ve yeni değerler önerebilmek üzere grev yapıyoruz..
“Bütün gün boyunca işine gücüne bakman ve genel grev hakkında tek kelime duymamış olman pekala mümkün olduğu içindir ki biz de grev yapıyoruz..
“Bloga koyduğum bu not, neden greve gittiğimizi anlatmakta kesinlikle ve tamamiyle yetersiz kaldığı içindir ki, grev yapıyoruz. Ama hiç sorun değil, çünkü tıpkı 1 Mayıs grevi gibi bu mesaj da bir başlangıç zaten…Mutlu grevler.”
Mike David (İşgalci) www.primitivetimes.com

***
Halkın İradesi ve Kurumlar

“Eğer ciddi bir devrimciysen, o zaman otokratik bir devrim peşinde değilsin demektir, özgürlük ve demokrasiye götüren bir devrim bekliyorsun demektir. O da ancak halk kitleleri uyguluyor, yürütüyor ve sorunları çözmeye girişiyorsa, mümkündür ancak…
“...Mevcut kurumların halkın iradesi önünde eğilmediği bir noktaya geldiğimizde, o kurumları tasfiye etmemiz gerekir.
“... Bugün mücadele 1 Mayıs’ı, siyasî liderlerin tanımladığı şekilde ‘kanun günü’ olarak değil, anlamını halkın belirlediği, toplumun bütünü için daha iyi bir gelecek uğruna çalışmadan köklerini alan bir gün olarak kutluyor.”

***
Direniş: Umudu Geri Çalmanın Bir Diğer Yolu
“Öyleyse işi kır bugün, Capitol’e bir kuş uçur, hayatları üzerinde kumar oynanan gençlere en derin sevgi ve dayanışma duygularınla bağlanmayı üstlen, açları doyur, gezegenimizin hâlâ ne kadar güzel olduğunu görmek için onu uzun uzun seyret, dayanışma ve halkın gücüne giden yolu keşfet, ve başka gelecekler hakkında büyük düşler kur. Direniş, senin yükümlülüklerinden biridir, ama aynı zamanda bir keyiftir ve umudu geri çalmanın yollarından da biridir.”

Hepinize umut dolu yazbahar ayları dileriz...

1 Mayıs 2012