6 Temmuz 2015 Pazartesi

Sıcak, çok sıcak günler! -1



Kelimenin hem reel, hem de metaforik anlamında rüzgârları arkamıza almış, pupa yelken gidiyoruz.

Ne var ki tuhaf bir durum var ortada: Yelkenler fora, ama rotamız belli değil! 

İki yazıdan oluşacak bu “Sıcak Günler” dizisinin birincisinde yalnızca “savaş ateşi”ne bakalım dedik: Reel sıcakları, yani küresel ısınma belasını bir sonraki yazıda – ama fazla da geciktirmeden – dile getiririz.

Cehennem sıcağında vahşet rüzgârları dört bir yanda kol geziyor. Sadece Haziran sonu ile Temmuz başı arasına sıkışan kısacık bir kaç gün içinde dünyamızda yaşanmış insan manzaralarına şöyle kuşbakışı bir göz atmak, insanın dehşetten dona kalmasına yol açabilir.

1 Gün, 3 Kıta, 4 Katliam!..

Şöyle: 1 günde 3 kıtada 4 sansasyonel katliam birden gerçekleşti.

Birinci “hikâye”, medeniyetin beşiklerinden biri olan Avrupa’dan geldi: Fransa’da Lyon’da bir gaz fabrikasını patlatmayı hedefleyen 2 İslamcı militandan biri, infilakı tam başaramasa da yanında çalıştığı adamın kafasını kesmeyi başardı. Üzerine arap harfleriyle okunaklı bir şekilde kelime-i şehadet yazdığı kafayı fabrika bahçe kapısının üstüne astı; sonra da patronun kellesi ile bir “selfie” çektirip, arkadaşlarına yolladı – Bir çeşit “askerlik (cihat) hatırası”. “Kelleli selfie” cinayetini IŞİD (DAEŞ) üstlendi.

İkinci “hikâye”, Fransa’daki saldırıdan 2 saat sonra Asya’dan, Kuveyt Emirliği’nden geldi. “Olay”dan sadece birkaç saat önce ülkeye uçakla geldiği belirtilen Suudi vatandaşı cihadî militan, nasıl ve nereden temin ettiği tam öğrenilemeyen bir bombayı alıp Kuweyt’in kadim Şii camiine indi. Orada bir müddet öylece durup bekledi: Namaza duranların sayısı 2 bini bulunca sayıyı yeterli bulan militan aynı anda hem kendini, hem de 6 milletten 27 kişiyi havaya uçurdu. Patlamada – kimisi ağır – yaralananların sayısı da 227 idi. Ramazanda “Camide Cuma katliamı”nı IŞİD (DAEŞ) üstlendi.

“Hikâye”lerin üçüncüsü, birinciden 3 saat kadar sonra geldi. İnsanlık hikâyesinin beşiği olan Afrika’dan: Tunus’un sayfiye şehri Sus’ta, bir cihadî  “yalnız kurt”, denizden botla gelip jet ski ile plaja “çıktı”. Orada güneşlenen yabancı turistlerle muhabbet etti. Derken, plaj şemsiyesi içine gizlenmiş kalaşnikofunu “kınından çekti”. Birkaç saniye önce konuşup gülüştüğü insanları oracıkta –bir görgü tanığının ifadesiyle– “pof, pof, pof, pof, pof” kurşuna dizdi. İnsanların önce havai fişek gösterisi sandıkları katliamın bilançosu: 7 milletten (katil dahil) 39 ölü, 39 yaralı. “Gülüşe oynaşa” işlenen katliamı IŞİD (DAEŞ) üstlendi.

Aynı gün, gene Afrika’dan, bu kez Somali’de bir saldırı oldu. El Kaide’ye bağlı El Şebab örgütü militanları Afrika Birliği’nin Leego’daki üssünü bir araba bombası, makineli tüfekler ve RPG silahlarıyla bastı. 70’ten fazla barış gücü askerini öldürdü ve bazılarının kafasını kesti. Somali ve Barış Gücü askerleri şehri ve üssü 2 gün sonra geri aldı. El Şebab örgütü direnmeden çekilirken, elindeki bölge temsilcisinin kafasını kesmeyi de ihmal etmedi. 

Aradan bir hafta geçmeden yeni bir katliam haberi gene Afrika’dan geldi. Nijerya’nın Borno eyaletinde Boko Haram İslam tedhiş örgütü militanları 48 saat içinde 200 insanı katletti: kimi erkekler Cuma namazında camide, kimi kadınlar evlerinde kurşuna dizildi; cesetler oracıkta yakıldı. 15 yaşında bir genç kız camide 12 mümini kendisiyle birlikte havaya uçurdu. Cenazeleri almaya gelenleri mayınlar karşıladı. Katil kızın eylemine sahip çıkan olmadı, ama olaydan üç ay önce IŞİD’e (DAEŞ) biat eden örgüt bombacı gençler konusunda tescilliydi.

“Tefrika” Halinde Bir Dünya Savaşı

Bu tedhiş, katliam ve “muharebe” olaylarının artık neredeyse “normalleştiği” görülüyor. Bunların yanı sıra, Mahşerin Dört Atlısı da dünyada kol gezmekte. Yani, eski bir deyişle 32 kısım tekmili birden “tefrika halinde” sürüp giden bir Dünya Savaşı’ndan söz edilebilir. Ya da, daha yenilikçiyseniz,  bir Dünya Savaşı “Mini Dizisi”nden.

Kuşbakışı bir göz atalım: Türkiye’nin güney komşusu Suriye 3 küsur yıllık iç savaş cehenneminde 220 binin üzerinde insan kaybetti, nüfusunun yarısı yerini yurdunu terketti. Ülke, sağlık ve eğitim sistemleri, moral ve değer sistemleri, tarihi, kültürü, ekonomisi ve tüm kurumları ile tam bir çöküş halinde. En azından bir neslin mahvolduğu kesin. Yeryüzünün, üzerinde hâlâ yaşanan en eski kentlerinden biri olan Halep’ten hükümet güçleri ile muhalif gruplar arasında korkunç çatışma ve ölüm haberleri peş peşe gelmekte.

Kobane’den sonra Tel Abyad’ın da IŞİD’e (DAEŞ) kaptırılmaması ve bu sayede Suriye Kürtlerinin bölgede güç, moral ve prestijlerinin artması olasılığı üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınıra asker-silah yığınağı yapması ve Suriye’ye “olası” müdahalesi tartışılıyor. Bununsa Kürt, Türk, Arap ve diğer binbir millet için büyük tehlikeler (“geri dönüşü olmayan yol”, sonsuz çatışma ortamı, uluslararası suç vb.) barındırdığı konusunda önde gelen analistlerin pek çok yorumları oldu. Biz yalnızca Noam Chomsky’nin yorumuna kulak verelim:
“Böyle bir operasyon, gerçekleştirilmesi durumunda IŞİD’in vahşi güçlerine karşı hayatlarını korumak için savaşan Rojava halklarına çok ciddi zararlar verecektir[...] Böyle bir hareketin ileride Türkiye’ye ne kadar zarar vereceğini kestirmek güç [...]
“Suriye’ye böyle bir operasyon yapmak suç teşkil eden bir girişim olur. Operasyon yapılırsa, umarım tüm dünya tarafından lanetlenir.” (Rudaw, 5 Temmuz 2015)

Öte yandan, en yoksul Arap ülkesi olan Yemen’de ABD ve Mısır destekli Suudi bombardımanları, karadan ve denizden ablukası ile İran destekli Husi’lerin gıda ambargosu arasında sıkışan sivil nüfusun yüzde 80’i, yani 19 milyon insan, büyük bir kıtlığın, yani açlık ve susuzluktan kırılmanın eşiğinde. Ayrıca Aden, çok yakında dünyanın suyu biten ilk başkenti “unvanına” sahip olabilir.

Irak’ta 2003’teki Amerikan istilasından bu yana 1 milyondan fazla insan öldüğü, ülke içinde ve ülke dışına göçlerle milyonlarca insanın yerinden yurdundan olduğu, istila öncesinde rastlanmamış cihadi örgütlerin ve mezhep çatışmalarının ayyuka çıktığı, en büyük ikinci şehrinin IŞİD’in (DAEŞ) eline silah bile atılmadan teslim edildiği bölük pörçük, paramparça bir ülke burası. Şimdi ABD 3. kez asker göndermekte: “Irak Savaşı 3.0” yaşanıyor.

Libya, ülkenin batısı ile doğusu arasında iki “hükümet”e ve aralarında IŞİD’in (DAEŞ) de bulunduğu çok sayıda cihadi tedhiş örgütünün faaliyetlerinin cereyan ettiği devasa bir trajedi tiyatrosu sahnesi halinde. Böylesine parçalanmış bir görüntü veren ülkenin zaten büyükçe bölümü çöl iken, eski diktatör Kaddafi’nin çılgın projesi yeraltı su boru hatları yüzünden, ülkenin yakın gelecekte büyük bir su krizine girmesi de çok muhtemel.

21. yüzyılın “ilk majör savaşı” Afganistan’da patlak vermişti. Bu hâlâ bitmiş değil, aksine gayet karmaşık hallerle sürüp gidiyor

Yeni binyılın ilk “iç savaşı” ise Ukrayna’da çıktı ve o da sürüyor.

Günümüzde bitmek bilmeyen, biteviye sürüp giden savaşların belki de en eskisi “İsrail-Filistin savaşı”. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında başlayan bu “savaş”ın ateşi, 1948’in yürüyen ölüleriyle (zombileriyle) birlikte günümüzde de çoluk çocuk binlerce Filistinli’nin ve onlarca İsrailli sivilin hayatına mal olarak, olanca harıyla sürüp gidiyor.

Saygın tarihçilerin araştırmalarına bakılırsa yazılı tarihin başladığı yıldan bugüne kadar geçen 3,400 yıl içinde insanların tümüyle barış halinde olduğu yıl sayısı, sadece 268. Yani, kayıtların tutulduğu tarihin sadece yüzde 8’i.

Dünya yüzünde şu anda devam etmekte olan savaşların ve irili ufaklı silahlı ölümcül çatışmaların sayısı ise 37!

Şimdiyse, artık “normalleşmeye” başlayan “asimetrik savaşların” ya da “iç savaş”ların en yenisinin de eli kulağında olduğunu söyleyebiliriz.

Yeni Bölüm: “Mumyalar Sarayı”

Yeni binyıl savaşları dehşet senaryolarının son bölümünün yazımı tamamlanmış görünüyor! Artık çekime hazırız demek oluyor bu da: Dünya Savaşı tefrikasında yeni bir “epizod” başlamak üzere. Casting tamam, yer seçimi tamam; artık son hazırlıklar yapılıyor: Pek yakında Sina Çöllerinde ve Mısır’ın her yerinde gösterime giriyor: 90 milyonluk nüfusu, binlerce yıllık tarihi ve zengin kültürü ile bölgenin en önemli ülkelerinden biri olan Mısır başrolde. 

Yapımın adı henüz tam belli olmuş değil, ama şu kadarını söyleyebiliriz ki, “Mumyalar Sarayı” ilk sırada düşünülen isimler arasında.fragmanı (“trailer”) ise şöyle:

Haziran’ın son günü Mısır başsavcısının uzaktan kumandalı bombayla arabasında öldürüldüğü açıklandı. Sayısız insanı hapse atan savcının katledilişini kimse üstlenmedi. Ama, kendisine Sina Vilayeti adını veren cihadi grubun izlerini taşıdığı belirtildi. Eski adı Ensar Beyt-ül Makdis olan örgüt kısa süre önce IŞİD’e (‘DAEŞ) biat etmişti. Temmuz’un ilk günü ise Sina yarımadasında IŞİD (DAEŞ) bölgedeki en büyük saldırılarından birini gerçekleştirerek askeri kontrol noktalarını ve polis karakollarını vurdu. Ordu, çatışmalarda 100’den fazla militan öldürdüğünü ve bölgeyi yeniden ele geçirdiğini açıkladı.

Tarihinde en çok gazetecinin şimdi hapiste tutulduğu, sadece geçen yıl 270 sivil yurttaşın polis tarafından karakolda, sokakta, evlerinde, işyerlerinde öldürüldüğü, 2013 darbesinden sonra 40 bin kişinin hapse tıkıldığı Mısır’da gene Haziran sonunda yeni bir Terörle Mücadele Yasası çıkartıldı: Artık çeşitli sosyal medya kanallarında internet üzerinden yazışmak da, 5 yıla varan cezaları içeren terör suçu sayılıyordu.

Görüldüğü gibi, artık uçurumunun eşiğinde bulunuyor ülke: “Spoiler” vermek gibi olmasın ey okur, ama maalesef, görünen o ki Mısır’da iç savaş, pek yakında ekranlarımızda olacak!

Son cümleyi başa bağlamak için: Savaş sıcağından Gezegen Sıcağına: Son raporlara baktığımızda görüyoruz ki gezegenimizin ısınmasında durum, aklı zorlayan noktalara geliyor: NASA’ya göre yılın ilk 5 ayı, şimdiye kadar kaydedilmiş en sıcak 5 ay oldu. Yani 2015 yılı, daha şimdiden geçen yıldan daha sıcak.

Eğer böyle giderse, yeryüzünde ölçülmüş en sıcak yılı bu yıl yaşamış olacağız.

Dikkat: Küresel ısınma hızlanıyor ve kesifleşiyor: Belirtiler artık her yerde!

Bizden ayrılmayın!