3 Aralık 2013 Salı

Tek Bir Ayın İklim, Felaketler ve Mücadeleler Tarihçesi

İklim zirvesinde sonuçsuz kalan görüşmeler devam ederken sokakta protestolar sürüyordu: "Tartışma sona ermiştir."

Dante’nin İlahi Komedya’sına Nazire * Tek Bir Ayın İklim, Felaketler ve Mücadeleler Tarihçesi

·        İklim değişikliği dünya gıda arzına keskin riskler getirecek: Gıda üretiminde her 10 yılda yüzde 2 azalma olacak ... dolayısıyla, çok sayıda yeni ağaç kesme zorunluğu doğacak: İklim değişikliğini artırma paradoksu... (Justin Gillis, New York Times, 1 Kasım 2013)

·        Başat ekonomik gelişme modeli, aslında ‘hayat karşıtı’ bir modele dönüştü. Şu andaki ekonomik model bizi petrol savaşlarına, su savaşlarına ve yiyecek savaşlarına götürüyor. (Vandana Shiva, Guardian, 1 Kasım 2013)

·        Dünya ülkeleri “Son Okyanus”u endüstriyel yıkıma karşı koruma altına almayı başaramadı. Zirveden sonuç alınamayınca, Antarktika’nın bâkir suları korumasız kaldı. (Jacob Chamberlain, Common Dreams, 1 Kasım 2013)

·        Karbon Kirlenmesi istikrarlı iklim çağının sonunu getiriyor: Yeryüzünde kayıtlardaki en sıcak Eylül, Pasifik’te son 10 bin yılın en hızlı sıcaklık artışı, Arktik’te son 120 bin yılın en büyük sıcaklıkları oldu. (Joe Romm, Climate Progress, 3 Kasım 2013)

·        Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşmasına usulca sokuşturulan yeni kural ve mekanizmalar, birçok yerde insanları ve yaşayan gezegeni koruma amaçlı düzenleme ve kuralları yok etmekte kullanılıyor. (George Monbiot, Guardian, 4 Kasım 2013)

·        Fosil yakıt endüstrisinin desteklediği iklim değişikliğini azaltma stratejisi, yani karbon tutma “planı” uygulamaları yerkürede büyük depremlere sebep oluyor. (Lauren McCauley, Common Dreams, 5 Kasım 2013)

·        Bankwatch’un “Üzerimizde Kara Bulutlar” raporuna göre Türkiye’de birkaç yıl içinde 50-86 yeni kömürlü termik santral kurulması planlanıyor. Bunların iklim değişikliğine büyük negatif katkısı olacak, çevresel etkileri komşularda da duyulacak. (Bianet, 5 Kasım 2013)

·        Bankwatch raporuna göre, Türkiye finans sektörü yerel kömür projelerine öncelik verirken, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ile Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası vb ... Türkiye’nin enerji planlarını destekliyor. (Pelin Cengiz, Taraf, 7 Kasım 2013)

·        Çin’de 8 yaşında bir kız çocuğu akciğer kanseri oldu. Nanjing Tümör Hastanesi uzmanları teşhisi koydu: hastalık PM 2,5 denen parçacıkların etkisine, yani doğrudan hava kirliliğine bağlıydı. (Ari Phillips, Climate Progress, 5 Kasım 2013)

·        Muazzam ekonomik eşitsizlikler çağında yaşıyoruz ve ekolojik felaketle yüz yüzeyiz. Bu, çoktan yokolup gitmiş toplumlarda daima işin sonuna gelindiğinin işareti olmuştur. Yönetici elitler ... paylaşmayı reddederek toplumlarını yıkmışlardır. (Russell Brand, Guardian, 6 Kasım 2013)

·        BM Dünya Meteoroloji Örgütü’nün yeni raporuna göre, atmosferdeki karbondiyoksit ve küresel ısınmaya yol açan diğer gazların oranı 2012’de rekor düzeyde arttı ve böylece sera gazları tarihin en yüksek seviyesine çıktı. (Lisa Schlein, VOA, 7 Kasım 2013)

·       Tarihte yere inen en güçlü tayfun: Haiyan/Yolanda; vurduğu yer: Filipinler; rüzgâr hızı: yer yer 375 km/s; sebep: iklim değişikliği; etkilenen insan sayısı: 10,8 milyon; ölen sayısı: 5,600; kaybolan sayısı:1,600; yersiz yurtsuz kalan sayısı: 3,5 milyon; yıkılan bina sayısı: 1,2 milyon; tahminî zarar 5,8 milyar $. (Ajanslar, USAID,  8 Kasım - 30 Kasım 2013)

·        National Geographic dergisi, küresel ısınma nedeniyle yeryüzünde tüm buzullar eridiğinde Danimarka, Hollanda ve Belçika’nın tümüyle, Tekirdağ, İstanbul, Bursa, İzmit ve İzmir’in kısmen yutulacağını, Çukurova deltasının tamamen sulara gömüleceğini öngören bir çalışma yayınladı. (Akşam, 8 Kasım 2013)

·        Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Türkiye’nin ilk “Kuraklık Yönetim Planı”nı Konya havzası için hazırlamaya başladı. Başkent Ankara dahil 9 ili kapsayan plan, “geçmiş dönem ve mevcuttaki bütün kuraklık verilerini toplayacak. (Yenişafak, 9 Kasım 2013 – vurgu bizim)

·        Varşova’da BM İklim Zirvesi kömür, çelik, otomotiv vb şirketlerinin sponsorluğu altında açıldı. Süpertayfun’un vurduğu Filipinler’in temsilcisi Yeb Saño, toplantıda anlamlı bir sonuç alınana kadar açlık grevi yapacağını bildirdi. Sonraki günlerde, zengin ülkelerin kayıtsızlığını protesto için 134 ülke temsilcisi salonu, sivil toplum örgütleri ve sendikalar da konferans mahallini terkettiler. (Gökşen Şahin, Açık Radyo, 11 Kasım – 25 Kasım 2013)

·        Filipinler İklim Komisyonundan dünyaya uyarı: “Süpertayfun Haiyan/Yolanda sizin için de erken uyarı sistemi... İklim değişikliğini görmezden gelmeyi sürdürürsek ... nihayetinde hepimiz bu olayın kurbanı olacağız.” (Emily Atkin, Climate Progress, 12 Kasım)

·        Varşova İklim Zirvesi’nde Germanwatch raporu açıklandı: 2012’de iklim değişikliğinden en çok zarar görenler, en az sera gazı salımı yapan yoksul ülkeler. (2012’de Haiti ekonomisinin yüzde 9,5’u “hava”ya gitti.) Son 20 yılda aşırı hava olaylarından 530 bin kişi öldü, zarar 2,5 trilyon dolardan fazla oldu. (A.Doyle ve S. Reklev, Reuters, 12 Kasım 2013)

·        Germanwatch 2012 raporuna göre,  salım artış hızında 1. olan Türkiye, iklim değişikliği politikaları performansında 61 OECD ülkesi arasında “pek zayıf” notu alarak, sondan 5. geliyor! Geride bıraktıkları: Suudi Arabistan, İran, Kazakistan ve Kanada – tümü petro-devletler! (Son erişim: 13 Kasım 2013)

·        “Doğal afet diye birşey yoktur... Her afette Tanrı’nın elini ya da doğa’nın ‘kaprislerini’ aramak, tehlikeli ve sorumsuzca olur. Dünyada felaketlerin artışına karşı ilk adım, onların doğal olmadığını itiraf etmek. Onlar kul yapısı. Bunu itiraf edersek, belki o zaman kıçımızı kaldırıp birşeyler yapabiliriz.” (Tim Kovach, blog, 13 Kasım 2013)

·        İklim bilimciler, inkârcıların son 15 yıldır “ısınma durdu” iddiasına dayanak yapılan “düz çizgi” argümanının bir ölçüm hatası olduğunu ortaya koydu. York üniversitesinden Kevin Cowtan ve Ottawa Üniversitesi’nden Robert Way, küresel ısınmanın giderek arttığını ve daha şiddetli hale geldiğini basit ve şık bir şekilde kanıtladılar. (Real Climate, 13 Kasım 2013)

·        Princeton Üniversitesi araştırmacıları, Dünya oksijeninin ¼’ini sağlayan Amazon yağmur ormanlarının yok edilmesinin tüm dünyayı etkileyeceğini saptadı. Amazon’un kesilip yakılması, örneğin ABD’de yağışların % 50’sini bitirecek! (Common Dreams, 14 Kasım 2013)

·        Science dergisinde yayımlanan bir araştırma (Maryland Üniversitesi/Google Earth), 2000’den bu yana dünyanın her dakikada 50 futbol sahası büyüklüğünde orman kaybettiğini ortaya koydu. (Her 1,2 saniyede 1 futbol sahası gidiyor!) Amazon ormanları, sadece 2013’te 1/3’e yakın oranda yokedildi. (Guardian; BBC; WRI., 15 - 17 Kasım 2103)

·        Aynı araştırmaya göre dünyada son 12 yılda yokedilen net orman alanı Türkiye’nin yüzölçümünün 2 katı! Türkiye’de ise 2000’den bu yana, başta İstanbul olmak üzere büyük oranda orman kaybı yaşandığı görülüyor. Karadeniz, Ege ve Akdeniz bölgelerinde de kısmî ama ciddi oranda ormanlık alan kayıpları dikkat çekiyor. (Hürriyet, 17 Kasım 2013)

·        Başbakan Erdoğan, 5 milyon fidanın dikim töreninde tarihin en büyük ağaçlandırma projelerinin AK Parti iktidarında hayata geçtiğini söyledi ve "Bütün rakamlar ortada, biz çevreciyiz be! Kimse bizimle çevrecilikte yarışamaz!" dedi. (Haber 7.com, 15 Kasım 2103)

·        Dünyanın 3. büyük ekonomisi ve 5. büyük karbon kirleticisi Japonya, Fukuşima felaketi onarımının çok masraflı olduğu gerekçesiyle, karbon salımlarını azaltma sözünden döndüğünü –İklim Zirvesi esnasında– açıkladı. Bu, iklim ve çevre örgütleri tarafından, “gezegenin ve insanların suratına indirilmiş bir şamar” olarak nitelendirildi. (Sarah Lazare, Common Dreams; BBC, 15 Kasım 2013)

·        Japon TEPCO şirketi, Fukuşima’da hasarlı nükleer tesiste havada asılı duran 1,500 nükleer çubuğu çıkarma operasyonuna başladı. Deneyimde hata/yeni bir deprem halinde ne olacağını TEPCO dahil, dünyada kimse bilmiyor. (W. Boardman, RSN, 16 Kasım 2103)

·       “Felakete doğru koşar adım gidişimiz ya da Guardian’dan George Monbiot’nun dediği gibi ‘yokoluşa uyurgezerler gibi’ sürüklenişimiz acep neden? ... Sorunun kökü, kapitalist üretimin ihtiyaç ve talepleri. Büyük şirketlerin kendileri ‘himmete muhtaç dede/nerde kaldı gayriye himmet ede?’ Onlar fazlaca değişemez ve değiştiremezler.” (Richard Smith, Real-World Economics Review’dan alıntılayan: Adbusters dergisi, 15 Kasım 2013)

·        En büyük kömür ihracatçısı ve aynı zamanda küresel ısınmadan en çok etkilenen ülkelerden Avustralya’da onbinlerce insan iklim için protesto gösterileri düzenlerken, yeni Liberal-Ulusal hükümet, İklim Zirvesi’ni sarakaya alıyor, karbon salımı azaltma hedefini siliyor, karbonu fiyatlandırma kararını iptal ediyor, temiz enerji yatırımlarını durduruyor ve ülkeyi “pervasız bir kömür-devleti”ne çeviriyor. (Alex White, Guardian, 17 Kasım 2013)

·        Tarihin en büyük ve uzun kuraklıklarından birini yaşayan ABD’de gıda politikaları zaten çoktandır şaşırtıcı mantıksızlık ve eşitsizliklerle doluyken, Kongre’de Cumhuriyetçi radikallerin fakirlerden alıp zengin çiftçilere veren yeni yasa önerileri getirmesi “gıda politikalarımızda cinnet” diye tanımlanıyor. (Joseph Stiglitz, New York Times, 17 Kasım 2013)

·        Fosil yakıt şirketlerinin desteklediği Tea Party radikalleri Kongre’de ciddi ulusal ve uluslararası iklim önlemlerini bloke ederlerse, trajik bir ironi olarak, sınırsız iklim felaketleriyle ancak çok güçlü bir merkezî hükümet boğuşabilecek, ABD’nin güneyi de, yaşanabilir iklim için savaşı yitirmiş olacaktır. (Joe Romm, Climate Progress, 17 Kasım 2013)

·        Çok muhtemeldir ki hükümet liderleri er veya geç halk kitlelerinin öfke patlamalarıyla yüzyüze gelecekler, ya enerji politikalarında mecburen radikal uyarlamalar yapacaklar ya da bir kenara süprülüp gitme riskiyle burun buruna kalacaklar... Çevreye karşı ekonomi: Türkiye’de Gezi, Çin’de Ningbo direnişleri gibi gezegen üzerindeki kitlesel patlamaların kalbinde işte bu açmaz yatıyor besbelli. (Michael Klare, Tomdispatch, 17 Kasım 2013)

·        BM İklim konferansının karşısında Maliye Bakanlığı çatısına Greenpeace’in astığı pankartta bir soru: “Dünyanın gidişatına kim karar veriyor? Fosil yakıt endüstrisi mi, halk mı?”Uluslararası Greenpeace sözcüsüne göre, İklim Zirvesi yanıbaşında kömür PR’ı için yapılan konferans, iklim değişikliği yüzünden ıstırap çeken halkların “yüzüne indirilen bir şamar”dan başka birşey değil. (Gökşen Şahin, Ümit Şahin, Açık Radyo, 18 Kasım 2013)

·        Kuzey denizinde Gazprom petrol platformuna barışçıl eylem yaptıkları için Rusya’da “hooligan” diye tutuklanan Greenpeace aktivistleri dünyada 263 şehirde eşzamanlı kitle gösterilerden sonra kefaletle serbest bırakılmaya başladı. Uluslararası uzman Simon Boxall, aktivistleri doğrulayıp uyardı: “Petrol dökülmesi  kaçınılmaz...Yakında büyük bir dökülme olmazsa şaşarım.” (Laura McCauley, Common Dreams, 19 Kasım 2013)

·        Küresel Karbon Projesi (GCP) yeni dünya raporunu yayımladı: insanlık 2013’te atmosfere 36 milyar ton CO2 salarak yine dünya rekoru kırmış oluyordu. Raporun başyazarı Corinne Le Quéré küresel salımların 5 derecelik sıcaklık artışına giden rotayı gösterdiğini söyledi: “İnsanlığın bu güzergâh üzerinde bulunması mutlak bir trajedi... 2 derecenin ötesi ise çok riskli, tamamen bilinmeyen arazi.” (Stephen Leahy, Inter Press Service, 20 Kasım 2013)

·         GCP’nin hazırladığı Küresel Karbon Atlası’nda Türkiye, 2012 total karbon salımında dünyada 216 ülke içinde 21.sırada yer alıyor. En kirli yakıt olan kömür yakmaya bağlı (total) karbon salımında 16., çimento tüketimine bağlı (kişi başı) karbon salımında 15. sırada bulunuyor. (Son erişim: 20 Kasım 2013)
·        Yeni yayımlanan bir rapora (Blacksmith ve Green Cross) göre, dünya çapında 200 milyondan fazla insan zehirli atıklara maruz.. Kimi yerlerde geri dönüş imkânsız. Ağır metaller topraktan arıtılamıyor. Gelişmekte olan ülkelerde ölümlerin neredeyse ¼’ü, düzenli hastalıkların % 80’i çevre kirliliğinden kaynaklanıyor. (BBC Türkçe, 20 Kasım 2013)
·        21. yy’ın en büyük krizi olan iklim değişikliğine sadece 90 şirketin sebep olduğu saptandı. Colorado İklim Sorumluluk Enstitüsü raporuna göre, endüstri çağının başından bu yana, sera gazlarının neredeyse 2/3’ünü bu 90 şirket üretmiş! Salımların yarısı son 25 yıla ait! Aralarında S. Arabistan, Rusya, Norveç, Çin gibi devlet şirketlerinin ve/ya “KİT”lerinin bulunduğu bu 90 şirketin –çimento ile uğraşan 7’si hariç– hepsi, sadece kömür, petrol ve doğal gazla iştigal eden enerji şirketleri. (Suzanne Goldenberg, Guardian, 20 Kasım 2013)
·        Gazetecilik ve sosyoloji profesörü Todd Gitlin hastalığı teşhis etti: “…kıyamet benzeri iklim değişikliği (“slow-motion kıyamet”) artık üstümüze çökmüş durumda. Böylesi tehditleri üreten, savunan ve sürdüren kurumlarla güç sistemlerinin alt edilmesi, sökülüp atılması zorunlu.” Gitlin, yükselen iklim adaleti hareketlerinin iklim değişikliği “iklimini değiştirmekte” olduğunu söylüyor ve bu hareketleri, “yaşanabilir geleceğe açılan kapıları döndüren menteşeler” olarak görüyor. (Tomdispatch, 21 Kasım 2013)

·         Düşünür ve aktivist Noam Chomsky iş dünyası elitlerinin sınıf savaşını ve çevrecilerle yerlilerin mücadelesini anlattı: “Müşterekler, çevredir. Ortak varlık olduklarında –mülk edinmeden topluluktaki herkes onları bir arada el üstünde tuttuğunda– müşterekler korunur, sürdürülür ve gelecek kuşaklar için işlenir. Özel mülk olunca, kâr için tahrip edilirler... Ciddi felaketler tarihinde ilk kez insan türü bütünüyle gerçek tehdit altında. Tehlike çok ciddi – aklıbaşında hiç kimse bundan şüphe duyamaz.” (Alternet, 21 Kasım 2013)

·         ABD Başkanı’ndan Keystone XL boru hattı için henüz izin çıkmasa da, enerji şirketleri katran kumu ham petrolleri çıkarımını arttırdıklarını, bu petrolü boru hattı yerine trenle taşımaya kararlı olduklarını ilan ettiler. (Andrea Germanos, Common Dreams, 22 Kasım 2013)

·         Türkiye’de İklim Değişikliği Risk Yönetimi raporuna göre, iklim değişikliğine bağlı olarak sadece büyük şehirlerdeki sel hasarlarının yol açtığı maddi kayıplar, depremlerin sebep olduğu maddi kayıplara yaklaştı; dolu hasarı, tarım sigortası ödemelerinde 1. sırada. (Son erişim 23 Kasım 2013)

·        Yazar ve aktivist Chris Hedges gezegenin falına baktı: “Varşova’daki BM İklim Görüşmeleri’nde sergilendiği şekliyle insan ırkının aptallığına –ve belki kendini yoketme konusundaki şuursuzca ihtirasına– bakınca, yeise düşmek kolay. Şurası ıstırap verecek derecede açık ki dünya elitleri ekosistemin ve nihayetinde insan türünün hızla imha edilmesini durdurmak için pek birşey yapmaya niyetli değil. Becerimiz ve kibrimizle, gezegenin son büyük kitlesel yokoluşunu başlattık. (Truthdig, 24 Kasım 2013)

·        Yeni bir araştırma, çarpıcı sonuçlar verdi: K.Kutup bölgesinde atmosfere kaçan metan miktarın, daha önce sanıldığından en az iki kat fazla olduğu kanıtlandı. Güçlü sera gazından her yıl atmosfere 7 teragram değil, 17 teragram (1 milyon ton) salınıyor. Artı geri besleme formülü: Ne kadar ısınma = o kadar metan; ne kadar metan = o kadar küresel ısınma. (Nature Geoscience, A. Germanos, Common Dreams, 24 – 25 Kasım 2013)

·        Yeni bir başka araştırma tam bomba etkisi yarattı: Dünyanın önde gelen kuruluşlarından 15 iklim bilimci ABD’de doğal gaz üretimine bağlı metan salımlarının, Çevre Koruma Kurumu (EPA) tahminlerinden çok daha yüksek olduğunu kanıtladı. Böylece, doğal gazın karbonsuz ekonomiye geçişte köprü rolü oynayacağı görüşü iflas etti: Bazı bilim insanları “metan köprüsü çatırdamakta” dediler. (Joe Romm, Climate Progress, 25 Kasım 2013)

·       Gaia Vakfı’nın bir araştırması, yeryüzünde madencilik faaliyetlerinin hızında başdöndürücü bir patlama olduğunu ortaya koydu: Son 10 yılda kobalt üretiminde % 165, demir cevherinde % 180 artış, demir içermeyen metallerin çıkarımında  ise 2010 ile 2011 arasındaki 1 yıl içinde yüzde 50 artış görülüyor. En zengin maden yatakları tüketildikçe, çok daha fazla arazi tahrip ediliyor. (George Monbiot, Guardian, 26 Kasım 2013)

·        Pasifik’te en yüksek noktası deniz seviyesinin 2 metre üzerinde olan  Kiribati adaları vatandaşı 37 yaşındaki İoane Teitiota, dünyanın ilk iklim mültecisi olmak için Yeni Zelanda’ya başvurdu. Ama yargıç John Priestly, deniz yükselmesinin hayati tehlike oluşturmadığı, iklim değişikliğinin Y. Zelanda mülteci kabul standartlarına uymadığı gerekçesiyle başvuruyu geri çevirdi. (Jon Queally, Common Dreams, 26 Kasım 2013)

·        Çevreci Rahip Billy, Alışverişe Son Ver Kilisesi üyeleriyle birlikte Eylül’de JP Morgan Chase Bankası Manhattan şubesinde 15 dakikalık gospel gösterisi yapmıştı. Bankanın çevre politikalarını eleştiren Rahip Billy’nin bu müzikli protesto yüzünden, isyan, korkutma, illegal toplantı gibi suçlardan 1 yıl hapsi istendi. (Democracy Now, 26 Kasım 2013)

·        Adını Charles Darwin’den alan kurbağaların yokoluşa gittikleri görülüyor. Yaklaşık 365 milyon yıldan beri yeryüzünde ikamet ettikleri tahmin edilen bu mucizevî amfibik hayvanları yokeden sebepler, mantar hastalığı, habitatlarının tahribi ve küresel ısınma. (Abby Zimet, Common Dreams, 26 Kasım 2013)

·        Her kış 5 bin kilometreye yakın yol katederek güneye göç eden mucizevî  Kral (Monarch) Kelebeği’nin büyük bir hızla yokolmaya gittiği görülüyor. Yokoluşun sebepleri, habitatının biyoyakıt (araba yakıtı) için tarıma açılması ve küresel ısınma olarak açıklandı. (New York Times, Think Progress, Guardian, 27 Kasım 2013)

·        Çarpıcı yeni bir rapor, dünyanın en büyük bazı şirketlerinin, hem devletin, hem de özel sektörün hafiye ve casusluk ajansları ile anlaşarak her yerde STK’ları ve özellikle çevre kuruluşlarını gizlice izlediğini kanıtladı. (Nafeez Ahmed, Guardian, 28 Kasım 2013)

·        Britanya Ormancılık Komisyonu’nun çarpıcı raporunda bir ay önce İngiltere’yi kasıp kavuran St. Jude fırtınasının 10 milyon ağacı öldürdüğü, ülkenin güneyindeki orman ve korulukların neredeyse üçte ikisinin fırtınadan zarar gördüğü belirtildi. (Jessica Aldred, Guardian, 29 Kasım 2013)

·        Çin’in en büyük çöl tatlısu gölü olan Hongjiannao’nun sularının 1970’lerden beri azalmakta olduğu biliniyordu. Ama şimdi son 4 yıl içinde dramatik bir biçimde kuruyup küçülerek, birdenbire neredeyse üçte birine indiği saptandı. Sebep: Kömür madenciliği ve iklim değişikliği. (Adam Vaughan, Guardian, 29 Kasım 2013)

·        İklim değişikliğinin aşırı hava olaylarının şiddetini arttırdığı bir kez daha saptandı. Mesela, Filipinler’i vuran Haiyan/Yolanda tayfunu, münferit bir olay olmak şöyle dursun, bütün yıl boyunca gerçekleşen başka olayları, yani sayı, sıklık ve şiddetleri artan birçok olağanüstü meteoroloji olayını izledi. (Lord Ashdown, Guardian, 29 Kasım 2013)

·        Kuzey Ormanları Savunması, 1 Aralık Pazar günü İstanbul’un kalan son ormanlarını, su kaynaklarını ve tarım alanlarını savunmak için insanları eyleme çağırdı: Çağrıda, Belgrad Ormanları’nın, yapılaşmanın yasak olduğu “Muhafaza Ormanı” statüsünden çıkartılarak, imara açıldığı; her türlü yapılaşmaya izin verilen bir ‘Tabiat Parkı’na dönüştürüldüğü, bu kamusal - doğal varlığın yokoluşa sürüklendiği belirtildi. (Bianet, 30 Kasım 2013)

·        Vizyoner, yazar, şair ve çiftçi Wendell Berry, ender verdiği bir TV mülakatında dünyayı uyardı: "Dünyaya düpedüz kâr etmek için sahip olanların durdurulması gerekir. Nüfuzla, güçle, bizim tarafımızdan." (Bill Moyers.com, 30 Kasım 2013)

2 Kasım 2013 Cumartesi

Doğa Güçleri: Elementler

“Doğa’nın o bildik döngüsü neredeyse durdu duracak; ama gene de tam durmuş değil. O sürdükçe, kavga da sürdürmeye değer.” (Bill McKibben, Oil and Honey, Times Books, 2013, s. 255)
  
Su

“Bu kitabı yazmaya koyulduğumda... içimden bir ses, herşeyin hâlâ kurtarılabileceğini söylüyordu saf saf...

“Ama şimdi okyanuslarla içindeki canlıların üstüne fazla gittiğimizi, geri döndürülmez esrarengiz bir devrilme noktasını aştığımızı anlıyorum...

“Bildiğimiz, ihtiyaç duyduğumuz okyanusların sahiden çok farklı yerlere dönüşmesi artık sadece bir zaman meselesi; buna içtenlikle inanıyorum...

“Hayat kaynayan mercanlar olmayacak. Yüce balinalar, paytak penguenler de. Istakozlarla istiridyeler de ... Denizanaları olacak, çok çok denizanası...

Benden ferasetli bir lâkırdı, bir dirhem bilgelik kırıntısı, iki kelime öğüt bekliyorsanız ... tamam ... söyleyeyim o zaman ... Uyum sağlayın.”

(Lisa-ann Gershwin, Stung!, Uni. of  Chicago Press, 2013, s. 241)

  
Hava

Hava, kul yapısı şiddet oldu artık ... termik santral bacaları namlu, enerji şirket CEO’ları ve semirmiş vekillerin elleri bombacı eli oldu.
(Rebecca Solnit, “Bigger Than That”, Tomdispatch.com, 7 Ekim 2013)

“Modele göre kuzeybatı Avrupa’da yaz yağmurları artarken, Akdeniz bölgeleri daha az yağmur alacak....

“Akdeniz’i çevreleyen ülkeler kuruyacak diyen modellerin doğruluğu gittikçe açığa çıkıyor. Havamızı değiştirme evresine girdik anlaşılan.”
(Joe Romm, “Study: Arctic Sea Ice Loss...” Climate Progress, 30 Ekim 2013)

O Pazartesi, Çin’in Harbin Şehri 11 milyon sâkini ile hepten durdu: İs, sis, pus havalimanını boğdu, trafiği durdurdu, okulları kapadı...

Harbinli Wu Kai: “Pencereyi açtığımda hiçbir şey göremedim. Önce kar yağdığını sandım. Epeydir güneşi bile göremiyoruz zaten.”

Bunun ne kadar kötü bir his olduğunu anlamak istiyorsanız, bir orman yangınının ortasında nefes almaya çalışırken hayal edin kendinizi.
(Alexander Abad-Santos, The Atlantic Wire.com, 21 Ekim 2013)



Ateş

“Yörede böylesi yangına rastlamadım – bu kadar büyük, şiddetli ve hızlı olanına ... Alevler kimi yerde 5 katlı bina yüksekliğindeydi.”
(Avustralya’da belediye başkanı Mark Greenhill, BBC News, 23 Ekim 2013)

“Bilim bize net olarak şunu söylüyor: Asya’da, Avrupa’da, Avustralya’da... sıcak dalgalarının sayısı da, şiddeti de, sıklığı da artacak...

“İklim değişikliği ile gelecek kuşaklara bu yaptığımız tamamen adaletsiz ve ahlaksız birşey, onları daha doğmadan mahkûm ediyoruz...

“Saldığımız karbonun bedelini gerçekte daha şimdiden ödüyoruz... Orman yangınlarıyla, kuraklıkla ödüyoruz bunun bedelini...”
(BM İklim yetkilisi Cristiana Figueres, The Verge.com, 22 Ekim, 2013)

“BM yetkilisi boş boş konuşuyor... Bu yangınlar asla iklim değişikliğinin bir fonksiyonu değil; Avustralya hayatının bir fonksiyonu sadece.”

(Avustralya Başbakanı Tony AbbottBBC News, 23 Ekim 2013)



Toprak

2006’da başlayan büyük kuraklık, Suriye’de kıtlığa ve gıda fiyatlarının yükselmesine yol açtı. Kitleler kırsaldan şehirlere göç etti...

Varoşlarda seyyar satıcılık, çöpçülük yapmak ... göçmenlerle rekabete girmek zorunda kaldılar... Sonunda, olanlar oldu ve iç savaş çıktı.

(William Polk, “On Syria: What Now?” The Atlantic, 12 Eylül 2013)

Türkiye’nin ilk “Kuraklık Yönetim Planı” hazırlanıyor. Konya havzasının geçmiş dönem ve mevcuttaki tüm kuraklık verileri toplanacak...

Konya Havzası: Aksaray, Ankara, Antalya, Isparta, Karaman, Konya, Mersin, Nevşehir ve Niğde illerine bağlı bazı bölgeleri kapsıyor.

(Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yazılı açıklaması, AA, 20 Ekim 2013)

Önümüzdeki birkaç onyılda toprak gaspının bu gezegenin insanları için iklim değişikliğinden bile daha önemli olacağına inanıyorum...

Yeni toprağa hücum, gezegenin yaban bölgelerinin nihaî kapatılması, küresel müştereklerin de nihaî olarak derdest edilmesi gibi görünüyor.


(Fred Pearce, The Land Grabbers, Beacon Press, 2012, s. x)

8 Ekim 2013 Salı

Anlatılan, Bizim Hikâyemiz




Anlatılan, Bizim Hikâyemiz

Yeryüzünün gelmiş geçmiş en kapsamlı, en özenli ve dakik şekilde uzman denetiminden geçmiş bilimsel araştırma sürecinin sonuçları geçen ayın sonlarında yayınlandı. Muhtemelen, bilimler âleminin herhangi bir alanında ve insanlık tarihinin herhangi bir ânında yapılmış en sıkı meta-analizden söz ediyoruz. Şimdiye kadar üretilmiş en sağlam bilimsel belgeden.

BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Kurulu’nun (IPCC) çığır açan 2013 raporu bu. Mesajı, artık hiçbir tartışmaya meydan bırakmayacak kadar açık. Korktuğumuz başımıza geliyor maalesef: Gidişat, düşündüğümüz kadar kötü, ey okur.

Üstelik, rapor son derece muhafazakâr sayılır; kanıtlar, uzmanlardan bir tekinin bile itirazı durumunda metne dahil edilmiyor çünkü. Hatta, üzerinde araştırmacıların tam mutabakatı olan tespitler dahi, hükümet temsilcilerinin itirazı halinde, bir kez daha elden geçiriliyor.

Evet, tartışmaya mahal yok. Araştırmadaki tüm kanıtlar dünyada hararetin arttığını, buzların çözüldüğünü, buzulların ricat ettiğini, denizlerin hem yükselip hem asitlendiğini, havaların gittikçe acayipleştiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Sürecin hızlanarak artacağını da. Korkunç yıkımın önünü almanın tek yolunun kendi elimizde olduğunu da. Yani, petrol, gaz ve kömürü toprak altında, yerli yerinde bırakmak zorunda olduğumuzu da...

Çatırtıyı duyuyor musunuz? Yeryüzünün en yetenekli uzmanlarından yüzlercesinin altı yıllık hummalı bir çalışma sonunda ortaya koyduğu bu çığır açıcı rapor, kılı kırk yaran, kuru ve nesnel diliyle müthiş çarpıcı bir hikâye anlatıyor aslında. İnsanlığın evrilip mamur ve müreffeh bir medeniyet kurduğu o mülayim, ılıman iklimin büyük bir gümbürtüyle çöktüğünü söylüyor bize. Binbir türlü başka yaşam biçiminin de buna bağlı olarak yokolup gitmesinin hikâyesini anlatıyor.


“Kalp Hastası, Şişman, Sigara Tiryakisi: Gezegen”

Artık burada bir soluklanmalı, dilimizi çıkarıp aynada kendimize bakmalıyız. Dilimizde bir sorun var. Yazar ve aktivist George Monbiot’nun deyişiyle, iklim değişikliği ve küresel ısınma terimleri, içinde bulunduğumuz durumu ifade etmede çok yetersiz kalır. De nobis fabula narratur. Anlatılan, bizim hikâyemiz çünkü! İklimin yerlebir oluşunun hikâyesi. “Pekâlâ öngörebildiğimiz, ama tahayyül etmekte âciz kaldığımız bir felaket bu,” diyor Monbiot. Ve devam ediyor: “Tuhaf biçimde, önünü almak için yeterli donanıma bir türlü sahip olamadığımız muazzam bir felaket.”1

Mecaz, her zaman değilse de bazen çok işe yarıyor. 30 yıldır acayip havaları kovalayan meteorolog Jeff Masters, IPCC raporunu yorumlarken, hastalık metaforuna başvurmayı seçmiş. Son 15 - 20 yıl içinde atmosferde, okyanuslar ve buz(ul)larda meydana gelen değişikliklerin sonu gelmez listesi, yatalak hastanın laboratuar sonuçlarını çağrıştırmış ona: “Gezegenimiz, pofur pofur sigara tüttüren aşırı kilolu bir kalp hastası gibi,” diyor. “Hasta, yaşam tarzında temel değişiklikler yapmazsa eğer, hastalık çok ilerleyecek, felç ya da ölüm belirgin olasılıklar haline gelecek. Kendimizi toparlamak için muazzam bir gayret gösterebiliriz, göstermeliyiz de zaten.”2

IPCC raporu dünya “karbon bütçesi”nin yarısı ile 2/3’ü arasında bir kısmının harcandığını ortaya koyuyor. Bu bütçenin âcilen masaya yatırılması gerekiyor. Sera gazı salımlarını radikal biçimde kısacak politikalar hemen yürürlüğe konmazsa, o zaman: “yandı gülüm keten helva”.


Önümüzde belki de sadece 15 yıl var!

Dünyanın önde gelen iklim ekonomisti Lord Stern’in önümüze koyduğu seçenek çok net: Radikal “bütçe kesintileri” olmazsa insanlık 15 - 25 yıl içinde limiti aşacak. Bunun anlamı şudur: Geri dönüşü olmayan noktaya varmak için önümüzde belki de sadece 15 yıl var!3 

Söz limitlerden açılmışken, bunları bile zorlayan yeni bulgulardan bahsedebiliriz. Çok yeni tarihli oldukları için, IPCC’nin meta-analizinde yer alma imkânı bulamayan yeni birkaç araştırma daha yayınlandı son haftalarda. Yeni veriler, bunları destekleyen bilimsel kanıtlar ve bunlar doğrultusunda yapılan uyarıların dozu ise, istense de daha vahim olamazdı doğrusu...

Meselâ, yeryüzündeki tüm hayatın kaynağı olan okyanuslarda insan kaynaklı ısınmanın, asitlenmenin ve oksijensizleşmenin hızı da, oranı da, etkileri de, daha önceki tahminlerin çok çok üzerinde çıktı. Okyanusların durumu üzerinde çalışan en yetkili uluslararası kuruluş IPSO, deniz limitlerinin 300 milyon yıldan (hatta belki ezelden) beri görülmemiş boyutta zorlandığını açıkladı. Son büyük kitlesel yokoluş süreci başlamış olabilirdi.4
İkinci bir araştırma, saygın Potsdam Merkezi’nden geldi. Alman uzmanların iklim araştırması ürkütücü yeni veriler ortaya çıkardı. Veriler, Lord Stern’in IPCC raporuna bakarak koyduğu limitleri de zorluyordu. Araştırmaya göre, aşırı sıcakların sayısı sadece 7 yıl içinde iki kat, 2040’a kadar da dört kat artış gösterecekti! Müdahale edilmezse, aşırı sıcaklar 2100’e kadar dünyanın yüzde 85’ine yayılacak. Kara parçalarının yüzde 60’ında kuraklık, ziraî ürün kaybı ve orman yangınları gözlenecek.5 Meali şudur: Kuraklık, kıtlık, açlık, yangın, savaş...
Stanford Üniversitesi iklim bilimcilerinin son araştırması ise tam bir dehşet filmi senaryosu gibiydi: Gezegen, dinozorların soyunun tükendiği dönemden bu yana gördüğü en büyük iklim değişikliklerden birini geçirmekle kalmıyordu yalnızca. Aynı zamanda bu değişiklik, son 65 yılda tespit edilebilen değişim hızından da 10 kat hızlı olacaktı! Ve, müdahale edilmezse, bu aşırı tempo yüzyıl sonunda yıllık sıcaklık ortalamasında 6 dereceye kadar çıkabilecekti.6 Meali: Kuraklık, kıtlık, açlık, savaş, yangın, yıkım, yokoluş.
Suriye’de İç Savaş, Mısır’da Darbe ve Katliam
Savaş ve yıkım demişken, bu bağlamda iki önemli olgudan, Suriye ile Mısır felaketlerinden bahsetmeden olmaz. Suriye’de sadece 2,5 yıl içinde en az yüz bin ölüme, milyonlarca yaralıya mal olan, toplam nüfusun üçte birinin yerinden yurdundan olmasına yol açan bir iç savaş yaşanıyor. Bunu tetikleyen etkenlerden birincisi, iklim kriziydi! Deneyimli siyasî analist William Polk anlatıyor: 2006’da başlayan büyük kuraklık, ülkede kıtlığa ve gıda fiyatlarının yükselmesine yol açtı. Kitleler kırsaldan şehirlere göç etti ve varoşlarda seyyar satıcılık, çöpçülük yapmak, Filistinli ve Iraklı göçmenlerle rekabete girmek zorunda kaldı. Sonunda, Deraa’da küçük bir protestoyu Esad yönetimi hunharca bastırınca olanlar oldu.7 Dante’nin Cehennemi’nin iç halkasını andıran yıkım sürecini başlatan “şey”, işte bu kadar “basitti”.
Mısır’daki askerî darbe ve ardından gelen soğukkanlı katliama gelince. Yazar Chris Hedges, katliamın hemen ardından yazdığı makalede olayı sıcağı sıcağına şöyle analiz ediyordu: “Mısır’da olup bitenler, dünya elitleri ile dünya yoksulları arasındaki daha geniş kapsamlı küresel savaşın habercisi: Azalan kaynakların, müzmin işsizlik ve eksik istihdamın, nüfus fazlalığının, iklim değişikliği yüzünden mahsul verimindeki düşüşün ve yükselen gıda fiyatlarının yol açtığı bir savaş bu... İnsanlığın gezegen üzerindeki ikametinin son merhalesine mührünü vuracak olan şey, ölüm kalım savaşlarıdır. Bu savaşların neye benzeyeceğini merak edenler varsa, Kahire’deki şehir morglarından herhangi birini ziyaret etmeleri yeterli olacaktır.”8 (vurgular bizim – ÖM)


Gidişata Müdahale Edilmezse Ne Olur?

Peki, tüm saflığımızla soralım o zaman:  Gidişata “müdahale edilmezse”, yani limitler aşılır, fosil yakıtlar yakılır ve dahi karbon bütçesinin tamamı kullanılırsa ne olur?

Dünyanın önde gelen iklim bilimcilerinden James Hansen, IPCC raporunun açıklanmasından hemen önce yayımladığı önemli makalede, bu naif soruya tüyler ürpertici netlikte bir cevap getiriyor: “Fosil yakıtların tümünü kazıp yeraltından çıkarmayı ve yakmayı ‘başarırsak’, uzak gelecekte gezegenin bazı bölgeleri insanlar açısından kelimenin tam anlamıyla yaşanmaz hale gelecektir ... Buzlardan arınmış bir Antarktika ve insandan arınmış, ıssız bir gezegen. Himalayalar’daki hava sıcaklıkları insanlara hâlâ cazip görünebilir belki. Ama, sağ kalabilmiş çoğunluğun, bir avuç zenginin bu bölgenin üstüne oturmasına razı geleceği çok şüpheli. Gezegendeki diğer türlerin çoğunun imha edildiği bir ortamda insanların hayatta kalacağını düşünmek de bir o kadar zor.”9 

Şimdi tekrar soralım: Masters’ın sözünü ettiği o “üstün gayret”i gösterebilecek miyiz? O gücümüz var mı? Bilinmez. Dünyanın efendileri, her yerde siyasi liderleri de yedeklerine alıp o sınır tanımaz kâr hırsları, gözü dönmüşlükleri ve kibirleriyle doğayı, insan hayatını ve tüm canlılar âlemini târumar ediyor. Kültür eleştirmeni Julien Benda’nın 1927 tarihli “Aydınların İhaneti” risalesini hatırlamadan edemiyor insan. Demokrasinin ve medeniyetin geleceği, entelektüellerin cesaretine bağlı. Okumuş yazmış takımı, kendi çıkar kaygılarını, pratik hayat hesaplarını bir yana bırakır, muktedirlerin çıkarlarına ve gücüne karşı direnme cesaretini gösterebilirlerse, ancak o zaman, toplumun vicdanı ve “ıslah edicisi” rolünü oynayabilirler.10


“Gezegen Elden Gidiyor...” Manifestosu (Mart 2013)

Hatırlayalım. 2013 Mart ayı sonunda, Türkiye’nin önde gelen kamu entelektüellerinden 22’sinin imzasıyla duyurulan bir manifesto, olanca alçakgönüllüğü içinde tam da böyle bir rolü üstlenmeyi amaçlıyordu. “Gezegen Elden Gidiyor, Buna Razı Gelemeyiz!”11 başlıklı metin, Türkiye’de belki de ilk kez görülen geniş bir yelpazeyi bağrında barındırmayı başardı: Çevre ve ekolojiden insan haklarına, inanç temsilcilerinden demokrasi kuruluşlarına, sanat kurumlarından sağlık örgütlerine, kadın hakları kuruluşlarından çocuk hakları temsilcilerine, gençlik hareketlerinden meslek örgütlerine uzanan 55 kuruluş imzacı olmuştu.

Metinde şöyle deniyordu: “ İklim değişiyor ve sosyal adaletsizliği kat be kat artırıp derinleştiriyor. Toprağın sağlığı ve suyun saflığı, yeryüzü toplumlarının ayakta kalıp kalamayacağını gösterecek olan son ölçüler artık... Gezegen sürekli uyarıyor. Ama gözler kör, kulaklar sağır kalmaya devam ederse, kibir denen şeyin ne büyük bir felaket olduğunu yakında hepimiz öğreneceğiz... İşte onun için, vicdanı olan tüm yurttaşlarımızı, elde hâlâ çözüm imkânı varken, gezegeni kurtarma seferberliğinde kendi payına düşeni yapmaya, bu büyük sorumluluğu paylaşmaya çağırıyoruz.”

Ardından, TBMM Başkanı’na hitaben bir imza kampanyası başlatıldı.12 Bugüne kadar 9 bini aşkın sayıda aktif ve bilinçli Türkiye yurttaşının katıldığı kampanyanın ana talebi şöyleydi: “Vakit çok geç olmadan, imzalarımızla hem toplumu, hem de karar alıcıları ekonomik, siyasi ve kültürel bakımdan güçlü bir değişikliğe doğru yönlendirmeliyiz. Meclisten ve siyasi karar alıcılardan yenilenebilir enerji kaynakları konusunda tutarlı ve istikrarlı politikalar belirlemesini, bu yönde toplumun önüne somut hedefler koymasını ve bunları süratle hayata geçirmesini talep ediyoruz. Ve ancak o zaman, hayattaki tek evimiz olan bu gezegeni kurtarmak için bir şansımız olabilir.”

Evet, talebe şu âna kadar yaklaşık 9 bin kişi katıldı. 75 milyonu aşkın bir nüfus için “devede kulak” denebilir. Ama, tarih bize böyle bakmamak gerektiğini gösteriyor. Bir kere, hiçbir doğrudan karar alınmasını gerektirmeyen “soyut” bir talebin toplumda 9 bin kişi tarafından sahiplenilerek dile getirilmesi, “sürpriz” denecek kadar yüksek bir katılımı işaret ediyor.


“Ekoloji Mücadelesi, Demokrasi Mücadelesinin Ta Kendisi”

İkincisi, “3 -5 ağaç” için “sekiz-on kişinin protestosuyla başlayan, 2’si hariç Türkiyenin tüm illerine bir bozkır yangını gibi yayılarak –resmi açıklamaya göre–  2 milyonu aşan katılımcı sayısıyla Türkiye tarihinin gördüğü en büyük kitle hareketine dönüşen Gezi direnişinin ilk sloganlarından biri “bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” idi, hatırlanacağı üzere. Uzun sürmüş Gezi yazının ardından ülkenin dört bir yanında ekolojik mücadele olanca hızıyla devam ediyor.

Gezi direnişi, hayli öncesinden başlamış kırsal merkezli sayısız yerel ekoloji direnişinin ve sivil itaatsizlik uygulamasının (Sinop-Gerze, Muğla-Yuvarlakçay, Büyük Anadolu Yürüyüşü, Kastamonu Loç vadisi, Erzurum Aksu Vadisi, Hopa, Artvin, Munzur, vb. eylem ve hareketlerinin) kesintisiz bir devamı niteliğindeydi.

Yazar ve aktivist Ümit Şahin’in dediği gibi, “ekoloji mücadelesi, demokrasi mücadelesinin ta kendisi” zaten. Ve böyle olmasının “bir nedeni de AKP hükümetinin sürdürdüğü gibi çevresel ve sosyal bedellerin gözardı edildiği, (Batı’da 1970’lere kadar uygulanabilmiş) hızlı ve agresif kalkınma anlayışının demokratik mezanizmaların işlediği yerlerde artık mümkün olmaması... AKP’nin demokrasiyi tahrip etmesi sadece kendi muhafazakâr, çoğunlukçu yönetim anlayışının ve iktidarını ilelebet sürdürme gayesinin göstergesi değil, aynı zamanda iktidarı sağlama almak için vazgeçilmez gördüğü, bedeli ne olursa olsun hızlı ekonomik büyüme politikalarının ancak demokrasinin yok edildiği bir ortamda mümkün olduğunu bilmesidir.”13 

Çevre, ekoloji ve demokrasi mücadelesinin, yakında iklim mücadelesiyle bütünleşip, hepsinin tek ve büyük bir harekete dönüşmesi şart görünüyor. Bu, zorunlu olduğu gibi, pekâlâ mümkün ve muhtemel de. “Hasım” da tek ve büyük çünkü.

Aslında, yeryüzünün hemen her yanında olduğu gibi Türkiye’de de yönetime tek bir “dünya görüşü” egemen: Yazar ve aktivist Naomi Klein’ın deyişiyle, dünyadan durmadan almaya, asla geri vermeden almaya dayalı bir yönetim anlayışı bu. Kimi zaman “kazıp çıkarmacılık” (“extractivism”) diye adlandırılıyor. Kimi zaman neoliberalizm. Kimi zamansa, düpedüz kapitalizm. Klein tarifi şöyle açımlıyor: “Almaya sınır yokmuş gibi, işçi bedenlerinin bir dayanma haddi yokmuş gibi almaya devam etmek; işleyen bir toplumun ya da yaşayan bir gezegenin kaldırabileceği bir had hudud yokmuş gibi almaya, gene almaya, sadece almaya dayalı bir anlayış.”14


“Hafriyatçılık İdeolojisi”

İlaveten, biz de bir terim yaratmayı deneyebiliriz belki: Hafriyatçılık. Hani, bütün o sayısız termik santralleri, HES’leri, 3. Köprüyü, kesilen Kuzey Ormanları’nı, 3. Havalimanını, Kanal İstanbul’u, Ilısu’yu, Munzur’u, Aliağa’yı, Bozcaada’yı, Çanakkale’yi, taş ocaklarını, maden ocaklarını, kazılan bütün o maden ve inşaat çukurlarını, ve daha pek çoklarını düşünürsek... ‘hafriyatçılık’ diyemez miyiz buna? Pekâlâ diyebiliriz. Sonu gelmeyen bu ekonomik büyüme fetişizmi, bu hafriyatçılık insanlığı bir bütün olarak umutsuzluğa doğru sürüklerken, ortada yaşanabilir bir çevre bırakmıyor ve her yerde toplumun sadece küçücük bir kesimini zengin etmeye yarıyor.

Demokratikleşme paketleri açıklanırken doğa’nın bir hak öznesi olmak tanınması şöyle dursun, doğa’nın esamisi bile okunmuyor. Paketle eşzamanlı olarak yeni yollar, yeni köprüler, kömür yakıtlı termik santraller, “kayagazı”, “sıcak kayagazı”, “kayapetrolü”, “hidrolik çatlatma”, “çatlatmalı üretim operasyonları”, Shell ile dikey ve yatay kuyu açma operasyonları”nın haberleri şen şakrak veriliyor. Yeni ve konvansiyonel dışı fosil yakıt hafriyatına ilişkin yeni proje haberlerinden geçilmiyor hafriyatçı medyada. Kısa bir tarama sonucunda hepsinde ortak kelimenin MÜJDE! olduğunu görüp, insanda intiharı çağrıştıran bu absürdite konusunda ne düşüneceğinizi ve ne diyeceğinizi şaşırıyorsunuz.15

Ama, bunun böyle gitmeyeceği apaçık. Dünyanın nasıl yürütüldüğü ve ebediyen yürütüleceği konusundaki bu başat ve bayat hikâyenin sonunun geldiği apaçık.


Yepyeni Bir Ekonomik Modele Doğru

“Dünyanın nasıl yürümesi gerektiği konusunda bizim yeni bir hikâyeye, kendi hikâyemize ihtiyacımız var,” diyor Naomi Klein ve ekliyor: “İklim değişikliği, başımıza gelecek dertleri sayıp döktüğümüz bir liste değil. Medeniyete dönüş çağrısı.... Bu çağrı, adalet ve sürdürülebilirliğe dayalı yepyeni bir ekonomik modele ihtiyacımız olduğunu anlatır. Ve şunları söyler: Aldığın zaman vermen gerekir, aşamayacağımız limitler vardır ... Geleceğimiz, durmadan daha derin çukurlar kazmak değil, kendi iç derinliklerimize dalmaya bağlıdır – ki, hepimizin kaderinin birbirine bağlı olduğunu anlayabilelim.” Klein’a göre iklim değişikliği –olası tüm ekonomik ve ahlakî sonuçları kavrandığı zaman– eşitlik ve sosyal adalet mücadelesi veren ilerici insanların elindeki en güçlü silahtır.16

 “Muharebe hatları hiç bu kadar açık ve net olmamıştı,” diyor Klein ve ekliyor: “Şirketlerin serbest ticaret adı altında yürüttükleri düzene karşı giriştiğimiz savaşta iklim değişikliği argümanı, tüm öteki argümanları bastırır. Yani, kusura bakmayın ama dostlar, toplumlarımızın ve gezegenimizin sağlığı, sizin o tanrı vergisi müstehcen kârlarınızdan azıcık daha önemli. Ve bunlar, aslında bizim kazanacağımız ahlakî argümanlar... Amacımız da ekonomiyi eşitlik ve sosyal adalet ilkeleri üzerinden temelli değiştirmek, demokrasiyi onarıp güçlendirmek ve çevre açısından ayakta kalabilecek bir gelecek inşa etmek.”17

İklim yıkımına karşı dünya çapındaki mücadelenin en önemli isimlerinden ve 350.org kurucularından Bill McKibben da aynı fikrin izini sürüyor: İklim değişikliğinin gelecekteki en yıkıcı etkilerini defetmeyi uman herhangi bir hareketin, insan hakları ve sosyal adalet alanlarında mücadele eden doğal müttefikleriyle birleşmesinin zorunlu olduğunu söylüyor. Hareketin çok daha geniş bir alana yayılıp büyümesi gerektiği aşikâr. “Daha ikna edici bir dâvâ olamazdı,” diyor. Gezegenin ateşi, o gezegende ikamet edenlerin mini minnacık bir yüzdesinin kârı için, gene o bir avuç insan tarafından hızla yükseliyor. Bu böyleyse eğer, varlığımıza ya da bizatihi adalet kavramına yöneltilmiş daha açık ve net bir tehdit olamaz demektir.”18

Buna karşılık, bu felakete bizi sürükleyen o müthiş eşitsizlikleri ve güç konsantrasyonlarını hedef almayan bir hareketin, iklim yıkımının başımıza açtığı ve açacağı müthiş belalara karşı gerçek bir çare olamayacağı da açık.

Ülkemizde uzun sürmüş bir yazın deneyimlerinden tonla ders çıkartmak mümkün. Bunların en önemlilerinden biri de şudur: Gezi direnişi bize çok açık gösterdi ki, olup bitenler –üç - beş ağacın başının altından çıkmakla birlikte–  son tahlilde, kat’iyen bir çevre kavgası falan değildi. Bu, haysiyet, demokrasi, güç, eşitlik, açlık ve gelecek (yeryüzündeki tüm canlıların geleceği) konusunda çok kapsamlı bir kavganın işaretiydi. Gezi’den hemen sonraki dönemde, şehrin çeşitli parklarında yapılan forumlarda da, şekillenmesi istenen yeni dünyanın temelleri üzerinde kapsamlı tartışmalara başlandı ve bunlar devam ediyor.


Yerel, Yatay, Yavaşça & Yerel, Ulusal, Küresel

Daha önce de yazmaya çalışmıştık. Dünyada da, Türkiye’de de yeni bir hareket gelişiyor. Yerel, yatay ve yavaşça.19 İklim gerginlik ve baskısının giderek artacağı önümüzdeki zamanlarda, McKibben’ın işaret ettiği gibi, yeni türden topluluklara (cemaatlere) ihtiyacın artacağı kesin: Dirençli, esnek ve gayet ademi merkeziyetçi topluluklar bunlar, ama aynı zamanda birbiriyle derinlemesine bağlantılı. Yanıbaşında ikinci bir eksen daha var: Bu hareket aynı zamanda yerel, ulusal ve küresel nitelikte olmak zorunda.

“Önümüzdeki yıllarda, gezegende şimdiye kadar görülmemiş miktarlarda paralara ve kârlara karşı duracak büyüklükte bir hareket yaratmak bizim görevimiz,” diyor McKibben.20 Böyle bir hareketin, termometresi bulunan her yere yayılması gerektiğini ilave ediyor. Bu hareketin petrol boru hatlarının döşenmesini, kömürlü termik santrallerin inşa edilmesini engellemesi gerek. Ve onların yerini rüzgâr güllerinin, güneş panellerinin almasını sağlaması: Bu hareketin az zamanda çok işler yapması, kısacası, dünyayı yeniden kurması bekleniyor.

Olamaz mı? “Tek bir şekilde olabilir ancak,” diyor McKibben, “İyice dört bir yana yayılmış ama derinlemesine iç bağlantıları olan ‘enterkonekte’ bir hareketle olur ancak,” diye de ekliyor. Bu yolu kendilerine dert edinmiş, yeni tür yurttaşların hareketiyle. Gezi Parkı’nda kurulan komünde ilk girişilen işlerden birinin bostan olması, bu bakımdan anlamlı bir göstergeydi.

Küresel ölçekte de öyle işliyor zaten. “Çatılardan çatılara uzanan yeni bir dünyayı hedefliyoruz,” diyor McKibben. “İnsanların kendi toplulukları içinde küçük ama önemli ölçekte üretim yaptıkları, yenilenebilir enerjiyle dönen bir dünyayı. Bizi bu yeni dünyaya taşıyacak hareket de bu tür bir enerjiyle çalışıyor olmalı.”21

İklim yıkımı gibi korkunçlukları ne zaman konuşmaya başlasam, sorulmasa da her zaman akıllarda olan bir soru oluyor: “Peki ama çok geç kalmadık mı?” sorusu. “Umut nerde?” Söyleyeyim: 2013 yazında Türkiye’nin genç kuşağı bu sorunun cevabını verdi. Umut, Kaf Dağı’nın ardında değil, buradaydı işte –  gözümüzün önünde! Lideri filan olmayan, tabanda kendiliğinden, spontane örgütlenen, gençliğin omuzlarında yükselen, yerelden küresele uzanan bir ekoloji hareketi. Bundan daha umut verici ne olabilir ki.

Bir de “bonus”umuz var üstelik: Genç, yaşlı, kadın, erkek, lezbiyen ya da gey farketmez. Yeryüzü Versiyon 2013 teknesi22 herkese açık; güverteye atlayıp yelkenleri fora etmek için daha ne bekliyoruz?

Dedik ya, anlatılan bizim hikâyemiz.
  
İstanbul, 2013
  
2 “Our Planet Is Like 'Overweight Smoker with a Heart Condition': An IPCC Report Q&A,” https://www.commondreams.org/view/2013/09/27-0 
4 “Oceans Face 'Deadly Trio' of Threats, Study Says,”
ayrıca bkz.: “ 'Inhospitable Oceans' Acidifying at Rate Unseen in 250 Million Years (or Ever),” https://www.commondreams.org/headline/2013/08/26-0 
5 “Aşırı Sıcaklar Geliyor,”
6 Climate Change on Pace to Occur 10 Times Faster Than any Change Recorded in Past 65 Million Years,” http://news.stanford.edu/news/2013/august/climate-change-speed-080113.html
ayrıca bkz.: Gwynne Dyer: 2013, İklim Savaşları (çev. Füsun Özlen), Paloma, passim.
8 “Dünyanın Lanetlilerini Katletmek,” http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=32019
[1]1 “Gezegen Elden Gidiyor, Buna Razı Gelemeyiz!”, http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=31150&cat=100
[1]2 “Gezi Direnişi: Bir Demokrasi ve Ekoloji Mücadelesi,” Üç Ekoloji dergisi (Yaz 2013), s.20-21.
[1]4 “Overcoming 'Overburden': The Climate Crisis and a Unified Left Agenda,”
[1]6 Bkz.: yukarıda 15 no’lu dipnotu.
[1]7 Ibid.
[1]8 “Movements Without Leaders,” http://www.tomdispatch.com/blog/175737/
20 Bkz.: yukarıda 18 no’lu dipnotu.
21 Ibid.
22 Rebecca Solnit, “... A Movement for a New Planet,” http://www.tomdispatch.com/blog/175737/