28 Aralık 2014 Pazar

AKP hükümetine demokrasi ve hukuka dönüş çağrısı


Türkiye demokrasisi için çok geç olmadan
AKP hükümetini bu girdiği tehlikeli yoldan dönmeye davet ediyoruz.
Geçmişte askeri darbelerle kesintiye uğrayan Türkiye demokrasisi, bugün sivil bir yönetimin idaresi altında büyük bir hızla kan kaybediyor.
Kuvvetler ayrılığını, yargının bağımsızlığını, parlamento denetimini, barışçıl toplanma ve gösteri hürriyetinin kullanılmasını ve basın özgürlüğünü kendisine bir tehdit/darbe olarak algılayan, demokrasinin klasik denge ve denetim sistemlerini “milli iradenin” önünde engel olarak sunan bir iktidar Türkiye’de işbaşındadır.
Son bir kaç yılda pek çok yasa değiştirilerek, hukuk sistemi evrensel hukuk normlarından uzaklaştırılmış ve temel kişi hak ve özgürlükleri aleyhine bir baskı aracına dönüştürülmüştür.
Her geçen gün daha da otoriterleşen AKP hükümeti yüzlerce gazeteci ve köşe yazarını uyguladığı baskılarla işlerinden attırmış, kamu gücünü kullanarak birçok gazete ve televizyonların, kendisine taraftar sermaye sahiplerine devredilmesini sağlamıştır.
Son olarak 14 Aralık 2014’te Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV yöneticileri başta olmak üzere gazeteciler, televizyon yapımcıları ve dizi oyuncuları ‘terör örgütü’ üyesi oldukları ve devletin egemenliğini ele geçirmeye çalıştıkları gerekçesiyle gözaltına alınmış ve bir kısmı da tutuklanmıştır.
İktidar tarafından yeniden kurgulanan ceza yasaları ve yargı organları devreye sokularak eleştirel medya tamamen susturulmak istenmekte, gazetecilik bir meslek olarak bitirilmeye çalışılmaktadır.
Aşağıda isimleri zikredilen biz imzacılar, kamuoyunu Türkiye’de demokrasiden sapma yönündeki kaygı verici bir sürece dikkat kesilmeye çağırıyor, 
AKP hükümetini bu girdiği tehlikeli yoldan dönmeye davet ediyoruz.

İmzalayanlar (Alfabetik sıraya göre)
 Ahmet Altan, Ahmet İnsel, Ahmet İsvan, Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç, Altan Tan, Asaf Savaş Akat, Aslı Tunç, Ataol Behramoğlu, Aydın Engin, Ayhan Aktar, Baskın Oran, Bülent Keneş, Bülent Korucu, Cafer Solgun,  Cemal Uşak, Cengiz Aktar, Cengiz Çandar,  Ceren Sözeri, Ceyda Karan, Cihangir İslam, Cüneyt Ülsever,     Daron Acemoğlu, Dengir Mir Mehmet Fırat, Doğan Akın, Doğan Satmış,  Doğu Ergil, Ergun Babahan, Erkan Saka, Erkam Tufan Aytav, Ertuğrul Günay, Faruk Mercan, Ferhat Kentel, Gençay Gürsoy, Hadi Uluengin, Hasan Cemal, Hayko Bağdat,   Herkül Milas, Hilmi Yavuz, İbrahim Betil, İştar Gözaydın, Kazım Güleçyüz, Koray Çalışkan, Kürşat Bumin,   Levent Köker, Mario Levi, Maya Arakon, Mehmet Altan, Mehmet Bekaroğlu, Mehmet Betil, Mehmet Kamış, Mehveş Evin, Melis Behlil, Murat Aksoy, Murat belge, Mustafa Erdoğan, Mustafa Yeşil, Müge Göcek, Mümtaz’er Türköne, Namık Çınar, Nazlı Ilıcak,     Neşe Düzel, Nil Mutluer,  Nilüfer Göle, Niyazi Öktem, Nuray Mert, Orhan Kemal Cengiz, Osman Kavala, Oya Baydar, Ömer Laçiner, Ömer Madra, Pelin Batu, Reha Çamuroğlu, Sait Çetinoğlu, Samim Akgönül, Selahattin Özel, Seyfettin Gürsel, Suat Kınıklıoğlu, Suna Vidinli, Şahin Alpay, Tahir Özyurtseven, Taner Akçam, Tayfun Atay, Temel İskit, Tuğba Tekerek, Ufuk Uras, Ümit Kardaş, Ünal Ünsal, Yasemin Çongar, Yasemin İnceoğlu, Yavuz Baydar, Yavuz Oğhan, Yüksel Taşkın

4 Aralık 2014 Perşembe

Vaziyet ve Manzara-i Umumiye


3 Aralık 2014 

Merhaba Sınıf,

Yıl sonu gelirken, genel değerlendirme raporu ile kanaat notlarına bakıyoruz; “vaziyet ve manzara-i umumiye” 10 maddede özetle şöyle:

·         Ağustos, Eylül ve Ekim ayları, sırasıyla, tarihte gelmiş geçmiş en sıcak aylar olarak kayda geçti.
·         2014 yılının, tarihî kayıtlara en sıcak yıl olarak geçeceği neredeyse kesin olarak ortaya çıktı.
·         Kayıtlara en sıcak yıllar olarak geçen yılların 13’ünün, son 16 yıl içinde yaşandığı belirlendi.
·         Kuzey Kutbu’ndan başlayan Kuzey Pasifik bölgesinde tarihte kaydedilmiş en yüksek sıcaklıklar –hem de uzak ara ile– bu yıl ölçüldü.
·         Güney Kutbu’nda üstteki buzları alttaki suların erittiği, Batı Antarktika buz örtüsündeki erimenin artık önünün alınamaz olduğu, ilk kez bu yıl kesinleşti.
·         Her biri dünyayı yıkıma götürebilecek eşik noktalarının (“Aşil Topukları”) sayısı 10 yıl önce 12 iken, bu sayı geçen yıl 24, bu yıl ise 40 olarak saptandı!
·         Dünya denizlerinin asitlenme oranının sadece  bir kuşak öncesine göre yüzde 30 arttığı bu yıl net olarak saptandı.
·         Sadece 40 yıl öncesine göre dünyadaki tüm omurgalı hayvanların (ve elbette balıkların) yarıdan fazlasının sonsuza kadar yok olduğu bu yıl açıklandı.
·         Küresel iklim yıkımının binyıllar, yüzyıllar değil onyıllar, belki yıllar içinde âniden gerçekleşmesinin kuvvetle muhtemel olduğu bu yıl yine doğrulandı.
·         Bu yıl her kıtayı sel aldı, her yerde büyük kar fırtınaları oldu, ormanlar yanıp tutuştu, pek çok yer kuraklıktan kavruldu, sert çatışmalarla savruldu.

İmdat Çığlıkları, Feryatlar, Uyarılar

Bu yıl içinde dünyada ne kadar belli başlı bilimsel kuruluş varsa, neredeyse hepsinden imdat çığlıkları yükseldi. Yalnız bilim kuruluşları değil, uluslararası ekonomi, finans ve sigorta kuruluşları da feryat figandı. Mesela Dünya Bankası. Doğrusu dünyanın en kızıl komünist örgütleri arasında sayılamayacak olan bu güzide kuruluş, 35 yıl içinde dünyanın “önlemez ısınma güzergâhına kilitlendiği”, dolayısıyla fosil yakıtların derhal terkedilmesi zorunluluğu konusunda dünya siyasetçilerini uyardı. Gene mesela, hiç de radikal solcu bir örgüt olmayan, aksine dünya enerji çevrelerinin çıkarlarını birinci derecede kollayan kuruluşlardan Uluslararası Enerji Ajansı, işi daha da azıttı ve tüm karbon salımlarını sıfırlamak ve diğer önlemleri almak için dünya siyasi liderlerine 25 yıl mühlet verdi… Hal böyleyken, böyleydi.

Yeşil İklim Fonunu Kim Yedi?

Hal böyleyken böyleydi de, alınacak önlemler, girişilecek eylemler neredeydi? Ekim ayında ABD ile Çin arasında yıllarca süren gizli görüşmeler sonunda varıldığı açıklanan anlaşma hiç yoktan iyiydi, ama, eğri oturulup doğru konuşulursa, hedefler hayli zayıf, bağlayıcılık konusunda taahhüt ise nâmevcuttu. Öte yandan, AB katran kumullarını “kirli yakıt” kategorisinden çıkartıp bu kıtada da katran karasına yeşil ışık yakarken, Hindistan’ın kömür kralı da yağlı kömür karası peşindeydi. Avustralya-Hindistan kömür kral ve kraliçeleri arasında uzatılan bir dekovil hattı diyebileceğimiz bu eksende Hindistanlı kömür kralı, Hindistan Bankası’ndan 1 milyar dolar kredi kaldırıp gezegenin yaşayan en büyük organizması olan Avustralya Büyük Mercan Resifi’ni hepten öldürecek kömür ihraç limanını inşa etmenin peşindeydi. Türkiye’de de bir yandan tahıl ambarı Konya’nın ve başka birçok bölgenin mahvına sebep olacak kömürlü termik santraller peşinde koşulurken, maden facialarıyla düşen üretime karşılık, hükümetin 3 ayda 480 bin ton kömür ithal ettirdiği iddiaları ortalıkta uçuşuyordu. Uluslararası âlemde dünya devlet temsilcilerinin kim bilir kaç kere taahhüt ettikleri yeşil fon için ayrılması  beklenen paracıkların yerinde ise yeller esmekteydi. Sebebini de kısa süre sonra bize Ümit Şahin Lima’dan bildirecekti: Meğer Yeşil İklim Fonu’nu da Shell yemiş! Tüh be, keşke BP yiyeymiş – logo rengi yeşil, hiç olmazsa.

Maniler, Niyetler ve Mumlar

İşte tam bu noktada 20. COP toplantısı, yani BM İklim Zirvesi de sahneye sağdan girer. Ümit Şahin’in Açık Radyo’ya ve Yeşil Gazete’ye Lima zirvesinden naklettiğine göre, bu cephede yeni bir şey vardır: Yeni söylemler ve eylemler. Mesela, dünya ülkeleri, “emisyonlarını 1990’a göre yüzde şu kadar aşağıya çekmek zorundadır,” diye bir ibare olmayacaktır artık. Onun yerine mesela INDCler diye fiyakalı bir kısaltma kullanılmaya başlanacaktır. Bu kısaltmanın açılımı Intended Nationally Determined Contributions (INDCs) olmaktadır. Şahin bunu “Niyet ettim iklim değişikliğine karşı mücadeleye kendi belirlediğim miktarda katkı vermeye” şeklinde lirik bir çeviriyle karşılıyor.
Eskiden, bizim  kuşağın çocuklarına sokaklarda satılan o “manili sakızlar”ı çağrıştıyor sanki biraz:

“Ne ise halin/o çıksın fâlin!”
 Ya da: “Neye niyet, neye kısmet?”

Bağlayıcı taahhüt var mı? Yok. Ya zorlayıcı mekanizma? O da yok. Lima’daki iklim zirvesinde bunların hiçbirinden eser yok. O zaman da uluslararası âleme yepyeni bir terim armağan ediyor Ümit Şahin: “Herhangi bir zorlayıcı mekanizma da olmayınca bir ülke ilan ettiği hedefi tutturamadığında yaptırım mekanizması da herhalde ‘canın sağ olsun’ oluyor: ‘Bir sera gazı için birbirimizi kırmaya değmez, bir dahaki sefere inşallah’…”

“Ucunda ölüm yok ya, canın sağ olsun.” (Ucunda ölüm yok mu?)
 Ya da: “Sen canım diyorsun; o, canın çıksın diyor.”

BM’nin büyük kömür şirketleri lobisiyle pek içli dışlı olan baş iklim yetkilisi diplomat Christiana Figueres, iklim değişikliği nedeniyle ölenlere yas için mumlar yakarak, oruçlar tutarak alacakaranlıkla gayet ruhani tablolar oluşturmayı başarmış zirvede. Geçen yılki zirvede korkunç Haiyan tayfununu anlatırken ağlayan, zengin ülkeleri kıyasıya eleştiren, bu deliliğe artık bir son verme zamanı geldi diyen, ardından da toplantı sonuna kadar açlık grevi yapan Filipin temsilcisi Yeb Saño’nun açlık grevini mum ışığında romantik bir oruç âyinine dönüştüren gösteri toplumcuları, aktivist-diplomat Saño’nun kendisini toplantı kadrosundan makaslamakta bir beis görmemişler.

         “Mustafa Mıstık, arabaya kıstık,
         Üç mum yaktık, seyrine baktık…”

Velhasıl, uluslararası camianın en tepesi de bu halde.

Önde gelen psikiyatrist, aktivist ve yazarlardan Robert Jay Lifton, insanın yaşama ve yetişme ortamının (habitatının) tümden çöküşüne sebep olabilecek bu materyalizm ve tüketim aşkını, komedyen Jack Benny’nin o eski şakasına benzetiyor.
         “Ya paranı, ya canını!...” diye haykırıyor silahlı soyguncu Benny’ye.
Karşıdan ses gelmeyince, bir daha bağırıyor: “Ya paranı, ya canını!...”
         “Dur be,” diye haykırıyor Benny de: “Düşünüyoruz işte şurada!”

Yükselen Küresel Hararet, Yükselen Küresel Hareket

Öte yandan, bundan 32 yıl önce tarihin en büyük kitle gösterilerinden birini gerçekleştiren dev nükleer silah karşıtı hareketin fikir babalarından biri olan Lifton, bu yıl Amerikan toplumunda majör bir tarihî yön değişimi olduğunu söylüyor. Nükleer tehdit ile iklim tehdidini kıyaslıyor ve iklim konusunda da yepyeni ve büyük bir hareket doğuşuna tanıklık etmekte olduğumuzu belirtiyor. “Tıpkı nükleer silah karşıtı harekette olduğu gibi iklim konusunda da bireysel vicdanlara ilişkin duyguların bir havuzda toplanarak, muazzam sayıda insanın müşterek anlatısı haline geldiğini” yazıyor.

Bu makale New York Times gazetesinde bu yaz, Ağustos sonlarında yayımlanmıştı. New York’ta 21 Eylül günü gerçekleştirdiğimiz o 400 bin kişilik dev iklim gösterisinden tam iki ay önce! Lifton’ın yazısını neredeyse bir kehanet mertebesine yükselten o olağanüstü Halkların İklim Yürüyüşü, en azından ona katılan insanların gözünde gerçek bir kitlesel iklim hareketinin nihayet doğmuş olduğunun sarsıcı ve sarsılmaz kanıtını oluşturuyordu. Aktivistlerin ve ilerici davaların sözcüsü sayılmayacak olan New York Times ve Financial Times gazeteleri ertesi gün 1. sayfalarında manşetten verdiler haberi. Yürüyüşe 400 bin insanın katıldığını o akşam 1. haber olarak vererek toplama işleminin “sağlaması”nı yapan da Fox News televizyonu oldu. (O da iklim aktivistleri arasında ilk 10’a girecek bir medya kuruluşu sayılmaz hani.) Ayrıca, aynı sıralarda dünyanın 2600 başka şehrinde insanlar harekete omuz veriyordu.

Hepimiz İçin Bir Sınav

Yazar, aktivist ve akademisyen dostumuz Bill McKibben da 1 Aralık’ta İsveç Parlamentosu’nda “alternatif Nobel” diye de adlandırılan Doğru Yaşam/Right Livelihood Ödülü’nü aldı. Ödülü tüm iklim savaşçıları adına kabul ettiğini, paranın tümünü 350.org’a bağışladığını açıkladığı (ve “oyunbozan” Snowden’ı de şükranla andığı) konuşmasında McKibben, “dünyanın ilk gerçek küresel sorununun dünyanın ilk gerçek küresel hareketi”ne kavuşmakta olduğunu söylüyor ve sözlerini şu cümlelerle bağlıyordu:

“Küresel ısınma hepimiz için bir sınav: Bizim dünya üzerinde geçirdiğimiz zamanın sınavı. Bir anlamda, o kocaman beynimizin evrim sürecinde iyi bir uyum belirtisi olup olmadığının da sınavı. Bu büyük beynin başımızı büyük belaya sokabildiği apaçık ortada. Ama belki, bir ihtimal, bu kocaman beyin bizi bu büyük beladan çıkarıp kurtaracak kocaman bir yüreğe bağlıdır, kim bilir. Bu mücadeleyi kazanacağımıza dair size söz veremem: Harekete geçmek için epey uzun zaman bekledik ve bilimsel veriler de hayli karanlık. Ama size şunun sözünü verebilirim: Dünyanın her bir köşesinde savaşacağız, hem de kıyasıya savaşacağız.”

Evet, yola çok geç çıktık, yol acayip dolambaçlı, zaman adamakıllı dar, yol ayrımında viraj müthiş keskin. Yazar Fawzi İbrahim’in Dünya Gezegenine Karşı Kapitalizm kitabında dediği gibi: “Günümüzde insanlık yalın bir tercih yapmak zorunda: Ya gezegeni kurtarıp kapitalizmi çöpe atacak, ya da kapitalizmi kurtarıp gezegeni çöpe atacak.” Naomi Klein da halkların yürüyüşü sırasında çıkan Bu Herşeyi Değiştirir adlı kitabında aynı seçimi önümüze koyuyor zaten.

Yılın son sınav sorusu şu oluyor öyleyse: Hangisini seçeceğiz?

Dur be sınıf, düşünüyoruz işte!

*** 
Notlar:
1.    Dahr Jamail, “Are Humans Going Extinct?”, Truthout, 1 Aralık 2014
2.    Award Acceptance Speech by Bill McKibben, rightlivelyhood.org, 1 Aralık 2014
3.    https://secure.avaaz.org/en/india_great_barrier_reef_loc/?slideshow, erişim 2 Aralık 2014
4.    Ari Phillips, “This is the Dystopian World…”, Climate Progress, 24 Kasım 2014
5.    Jeff Spross, At this Rate, the World Will…”, Climate Progress, 17 Kasım 2014
6.    John Abraham, “New Study Shows Warm Waters…”, Guardian, 13 Kasım 2014
7.    Ümit Şahin, “Lima İzlenimleri (1)”, Yeşil Gazete ve Açık Radyo, 2 Aralık 2014
8.    Ümit Şahin, “Yeşil İklim Fonunu Kim yedi?” Yeşil Gazete, 3 Aralık 2014
9.    Robert Jay Lifton, “The Climate Swerve,” New York Times, 23 Ağustos 2014
10. Fawzi Ibrahim, Capitalism Versus Planet Earth, Muswell Press, London: 2012
11. Naomi Klein, This Changes Everything, Capitalism Versus the Climate, NY, 2014