7 Kasım 2014 Cuma

Fareler ve İnsanlara Dair


IPS Haber ajansından Tessa Love röportajında uyarmış, biz de Radyo’da (Açık Gazete) dinleyicilere okumuştuk: “Yeni Bir Soma Faciası’na Şunun Şurasında Ne Kaldı?” (1) Yayından çıkalı 2 saat olmamıştı ki, Konya Ermenek’te 18 kömür işçisinin yerin dibindeki suların dibine “enjekte edilmiş” olduğu haberi geldi. Bülten yazıldığı sırada onlardan hiç haber yoktu.


Aynı raporda “emniyetli yeraltı suyu rezervi yıllık yaklaşık 1.8 milyar m3 iken, çekilen yıllık su miktarı 2.6 milyar m3’tür. Bu durumda sadece tarımsal sulama değil, içme suyu olardak kullanan insan ve hayvanlar için de su temini güçleşecektir,” uyarısında bulunuluyordu. Yayından da tekrarladığımız bu sıkıntı şimdilerde başgösteriyor.

Raporu yazanlar madenlerin yeraltı kaynaklarını tükettiği, su kaynaklarının delik deşik olduğu, gıda güvenliğinin ve refahın madene değil tarıma bağlı olduğunu da söylemişlerdi. Herkese eşit refah ve istihdam sağlayan tarımın yerine madencilik ve kömür yakıtlı termik santral yapılırsa yer altı suyunun tamamen tükeneceğini, yeni obruklar açılacağını, tarımın biteceğini, heyelanlarla madenleri su basacağını, termik santral kurulursa, Konya denen tahıl ambarının ateşe verilmiş olacağını da söylemişlerdi. (3,4,5) Bunlar oldu ve/ya oluyor.

Geçen yaz, Ağustos ayında bir uyarı gelmişti. California Üniversitesi uzmanları, dünyadaki mevcut kömür ve gaz yakan termik santrallerinin, ömür süreleri dolmadan önce gezegen “karbon bütçesi”nin çok büyük kısmını yakıp bitireceğini söyleyip uyarıyorlardı: asla yeni santral yapılmamalı!(6) Ama mesela sadece Türkiye 50 yeni santral yapıyor ve/ya planlıyor. Dünyada şirketler ve devletler iklim yıkımı için yapılması gereken ne varsa onu yapıyor, iklim felaketi getirmek üzere yeni teknolojilere korkunç paralar yatırıyor. Kıyamete dörtnala!

Kasım başında uyarıların şahı geliyor: Dünya Bilim Kurulu (IPCC) dünya âleme duyduk duymadık demeyin diyor: Kömürü, petrolü, gazı yakarak atmosferi kirletmeyi (çok düşük maliyetle: yani tüketim büyümesinden ortalama sadece % 0.06 kısarak!) hemen şimdi kesin, YOKSA!... diyor.

Yoksası şu: Değişikliği yavaşlatma konusunda hareketsiz kalınırsa, kuvvetle muhtemeldir ki, hararet yüzyıl sonuna kadar 4 dereceyi aşar; bunun riskleri de birçok türün yokolması, yiyecek güvensizliğinin had safhaya çıkması, sıradan insan faaliyetlerine tahditler gelmesi, kimi durumlarda uyum dahi sağlanamaması.(7)

İklim yazarı Joe Romm’a göre bunun tercümesi de şu: Hiçbir şey yapmadan mabadimizin üstünde yatıp malaklar gibi yayılmaya devam edersek, uyum sağlaması imkânsız bir dünya, bir felaket sonrası “açlık oyunları” dünyası yaratır, yiyecek üretme kapasitemizi, açık havada yaşama ve çalışma şansımızı kaybederiz.(8)

IPCC adlı heyetin uyarısından tam iki gün önce, NASA yukardaki fecaati önceden haber veren büyük bir bomba patlatmıştı bile:  Dünyada yeraltı suları krizi!(9) Uydular, en büyük akiferlerin (yeraltı su kaynakları) çoğunun, tazelenemeyecek hızlarda boşaltıldığını ayna gibi gösteriyordu. ABD Yaylalar Bölgesi, California Merkez Vadisi, G. Amerika’da Guarani akiferi, Kuzey Çin Ovası, Avustralya Canning havzası, K. Batı Sahra Akifer sistemi, K. Batı Hindistan akiferleri – ve EVET: ORTADOĞU yeraltı su sistemleri de elden gitmekteydi!

Araştırmayı yapan NASA bilimcisi James Famiglietti burada metafor kullanıyor: “Bankada yatan para gibi yeraltı suları da karın ve yağmurun kıt olduğu zamanlarda toplumları ayakta tutar. Dolayısıyla, sürdürülebilir yeraltı su rezervi olmadan küresel su güvenliği halihazırda farkedilenden çok daha büyük bir risk getirir.” (10) Uzman, Suriye’yi yeryüzü cehennemine çeviren çatışma ve iç savaşın kuraklık ve kıtlıktan kaynaklandığını biliyor mu, bilinmez.

Neyse, biz, para ve finans dünyası metaforunu biraz daha sürdürelim. Bir buçuk yıl önce bir uyarı daha gelmişti uzmanlardan: Ekilebilir araziden, içilebilir sudan, yaşanabilir iklimden vb oluşan doğal “kapital”in yılda 7,3 trilyon dolar tutarındaki kısmını, hiçbir bedel ödemeden çocuklarımızın hesabından güzelce çekip aldığımız hesaplanmıştı.(11)

Yeni kuşaklar pek bilmez, Banker Kastelli’nin kulaklarını çınlatma zamanıdır: Kömür, petrol, gaz, inşaat vb. şirketleri ile onların derin cebindeki siyasetçiler başta, insanlığın mevcut kuşakları olarak hep birlikte en büyük saadet zincirini oluşturmuşuz meğerse ve, gelecek kuşakların sırtından pekâlâ geçinip gidiyoruz işte.

Yine bir buçuk yıl önce, ülkenin önde gelen sanatçı, düşünür, entelektüelleri ve hemen her kesimi ve mesleği temsil eden sivil kuruluşları da uyarmışlar, 10 bine yakın imzalı dilekçe sunmuşlardı: "İklim değişiyor ve sosyal adaletsizliği kat be kat artırıp derinleştiriyor. Gezegen sürekli uyarıyor. Ama gözler kör, kulaklar sağır kalmaya devam ederse, kibir denen şeyin ne büyük bir felaket olduğunu yakında hepimiz öğreneceğiz.” (12)

Kibir, para, finans, banka, saray. Masal masal matitas. Ermenek faciası patlak verince, küçük bir dram yaşandı: vergi veren vatandaşların cebinden (ama onlara sorulmadan örtülü ödenekten) çıkan ve masalsı boyutlarda yolsuzluk belgeleri yayınlanan, masal boyutlarında parayla yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılması planlanan masalsı resepsiyon yapılamadı, Anadolu’nun tüm motifleri gösterilemedi, görevliler folklorik kıyafetler giyemedi, Muhafız alayı atlı birlikleri minik gösterilerini yapamadı. Yazık oldu. (13)

Fareler ve insanlarla bitirelim o zaman. Önde gelen düşünür ve aktivist Noam Chomsky, “Işid’den Ukrayna’ya Kriz İçinde Bir Dünya” başlığı ile sunulan yeni söyleşisini, yaban sıçanlarının o dillere destan hikâyesi ile noktalıyor: “Tartıştığımız her konunun üzerine çöken karanlık ve uğursuz bulut var bir de: Yaban sıçanlarının topluca uçuruma doğru koşması gibi, tüm öteki kaygıların yerini rahatlıkla alabilecek bir çevre krizine doğru kararlı adımlarla yürüyoruz.” (14)
...

(1)     IPS News, 26 Ekim 2014
(2)     acikradyo.com.tr., 12 Aralık 2013 ve 29 Ekim 2014-11-05
(3)     Aynı yerde; ayrıca bkz.:Pelin Cengiz, T 24, 29 Ekim 2014
(4)     Aynı yerde
(5)     Nilay Vardar, Bianet, 29 Ekim 2014
(6)     Jeff Spross, Climate Progress, 27 Ağustos 2014
(7)     Joe Romm, Climate Progress, 2 Kasım 2014.
(8)     Aynı yerde
(9)     Joe Romm, Climate Progress, 31 Ekim 2014
(10) Aynı yerde
(11) Jeff Spross, Climate Progress, 23 Nisan 1013
(12) Gezegen Elden Gidiyor, change.org, Mart 2013
(13) memurlar.net./haber, 21 Ekim 2014; gazeteler 29-30 Ekim 2014
(14) Alternet, 1 Kasım 2014

3 Ekim 2014 Cuma

İlginç Zamanlar

21 Eylül 2014, New York

Çinlilerin geleneksel bedduası olduğu söylenen bir söz var: “İlginç zamanlarda yaşayasın!” diye ileniyorlarmış size kızdıklarında. Aslında, uydurma bu. Çin kaynaklarında doğrulanmış değil. Baktığınızda, Çince’de buna en yakın ifade şu oluyor: 太平 作乱 ("Níng wéi tàipíng quan, mò zuòluàn lí rén.") “Barış zamanında köpek olarak yaşamak, savaş zamanında insan olarak yaşamaktan iyidir” anlamına geliyormuş, kabaca çevrildiğinde.[1]

Ne var ki, hangi anlamı tercih ederseniz edin, b
eddua fena halde tutmuş gibi görünüyor: İlginç zamanlarda yaşıyoruz gerçekten – ve evet, köpek gibi!

Efsanevî radyocu Amy Goodman, son yazılarından birine İngilizce bir kelime oyunuyla “Global Warming and Global Warring” başlığını koymuştu.[2] Anlamı hafifçe eğip bükme pahasına Türkçe’ye “Küresel Isınma ve Küresel Isırma” diye aktarabiliriz belki. (İkinciyi, Shakespeare’in ‘Jül Sezar’ından ve Plutarkos’un ‘Hayatlar’ından apartıp kuduz “savaş köpekleri” şeklinde yorumlayarak.) Goodman, tarihteki en büyük iklim yürüyüşüne 400 bin insanın katıldığı o müthiş protestodan hemen birkaç saat sonra ABD’nin Suriye’yi bombalayarak bir savaş daha başlattığını yazıyordu:“Başkan Obama bir kez daha savaşın başını çekerken, aynı anda, hızla bozulan iklim konusunda âciz. Dünya, yapışık ikizler gibi iki krizle birden kuşatılmış durumda: Küresel ısınma ve küresel ısırma [savaş].”[3]

Makasın Bir Ağzı: Sonsuz Isınma

“Hedefi 12’den vuran” bu tespitin izini sürelim şimdi o zaman. Burnumuzun ucunda şaklayan makasın ustura gibi bilenmiş ağızlarından birinde şunlar var:

·         ABD Uzay ve Havacılık kurumu NASA, kayıtların tutulmaya başladığı 1880 yılından bu yana dünyada en sıcak Ağustos ayının yaşandığını ilan etti. (El Niño hava olayı başlamadan üstelik!) Batı Antarktika’da o kadar korkunç sıcaklık ölçüldü ki, NASA, 4°C - 8°C olarak gözlenen bu anormal harareti kutup ısı haritasında kahverengi ile göstermek zorunda kaldı![4]
·         Kuzey California’daki orman yangınları bir buçuk yıldır hiç kesilmeden sürüyor. Artık yangın mevsimi diye bir kavram kalmadı; sürekli yangın mevsimine girmiş bulunuyoruz.[5]
·         Okyanus ve Atmosfer Araştırmaları Kurumu NOAA, geçen yıl 4 kıtadaki aşırı sıcak dalgası olaylarının tümünün insan kaynaklı küresel iklim değişimine bağlı olduğunu ispatladı.[6]
·         Yeryüzünün son 40 yıl içinde yaban hayatının yarısından fazlasını kaybettiği açıklandı. Dünya Doğa Vakfı (WWF) ile Londra Zooloji Derneği’nin (ZSL) araştırması, insanın karada, nehirlerde ve denizlerdeki hayatı yok ettiğini, gezegenin yaşam destek sistemlerini öldürdüğünü dünyaya ilan etti.[7]
·         Milyarlarca arının sessiz sedasız ölüp gittiği, tüm beslenme zincirinin tehlikeye düştüğü döneme girdik. Büyüyen bitkilerin %75’ini tozlayan arıları yok eden böcek öldürücülerin ABD’de yasaklanması için avaaz.org internet platformu, “arıların türü tükenmeden” başlıklı dilekçesine 1 Ekim’e kadar 3,23 milyon imza topladı. Avaaz.org, kimyasalları üreten Syngenta ve Bayer adlı çokuluslu şirketlerin yalan ve propaganda kampanyalarına karşı bu konuda bağımsız araştırma yapılması için önemli miktarda bağış topladı.[8]
·         Önde gelen buzul araştırmacılarından Cambridge Üniversitesi öğretim üyesi Peter Wadhams, daha iki yıl öncesinden, Arktik’te yaz buzlarının 2015’te tümden eriyebileceği kehanetinde bulunmuştu zaten: Çözülen buzlu topraklardan atmosfere fışkıracak metan gazı “tek kutuplu” bu yeni dünyayı muazzam bir felaketin eşiğine getirebilecek, bunun ekonomik bedeli de aynı derecede muazzam olacak: tüm dünya gayri safi hasılasına denk miktarda.[9]
·         Aral’ı nasıl bilirdiniz? Bir zamanlar dünyanın 4. büyük iç denizi olan Aral gölü, NASA’nın Terra (Yeryüzü) uydusu ile çekilen fotoğraflarda açıkça görüldüğü üzere bu yıl ilk kez tamamen kurudu! Formül basitti: Sovyet Rusya’nın dev kalkınma hamleleri + küresel ısınma = Aral sizlere ömür![10]
·         Yine NASA’ya göre Kuzey Kutbu’ndaki erime küresel ısınma yüzünden rekor seviyeye ulaşmıştı. “İklim değişikliği yıldırım hızıyla ilerliyor” diyen Dünya Çevre Fonu yetkilisi üzülmüştü. Ona göre bu, hayvanlar ve tabiat için tam bir felaket olacaktı. Ama, bu işe sevinenler de yok değildi. Kopenhag Üniversitesi İklim ve Buzullar Bölümü Rektörü mesela: Erimeyle deniz trafiği açılacak, bölgede minerallere ve petrole ulaşmak, balıkçılık vb. kolaylaşacaktı.[11] Haberin üzerine azıcık internette araştırdık, zât-ı muhterem, çokuluslu şirketler için yıllardır sondaj yapan bir buz delme uzmanı çıktı!

 
 Söz Büyüğün: Şirketler Konuşuyor

Madem söz, tam bu noktada şirketlere geldi, onların aslî sözcülerine kulak verelim şimdi de; bakalım onlar ne diyorlar bu işlere: Fosil Yakıtları yerin dibinde bırakmayı ya da yüzde yüz temiz enerjiyi hedefleyerek ayağa kalkan ve dünyayı ayağa kaldıran aktivistlerin İklim Haftası New York’ta devam ederken, dünyanın önde gelen endüstri devlerinden Siemens de dünyaya alenen meydan okumaktaydı mesela. Şirket sözcüsü Roland Busch, gelecekte büyümenin anahtarı olarak kömürü gösteriyor, dünya yanıp batsa da şirketin kârından vazgeçmeyeceğini şu basit cümleyle cümle âleme ilan ediyordu:

“Fosil yakıtlardan çıkmak gerçekten uzun vadeli bir iş. Önümüzdeki 10 ya da 20 yıl içinde fosil yakıt olmadan ekonomileri döndürmeyi hayal bile edemiyorum. 20 yıldan sonrası için de birşey söyleyemem doğrusu.”[12]

Aynı açık sözlülüğü, aynı günlerde yine halkların iklim yürüyüşü haftasında dile getiren bir başka dev çokuluslu şirket, BP idi. ABD sözcüsü Geoff Morrell, fosil yakıt şirketlerinin uzun vadede fosil yakıtlardan başka birşeyi görmek bile istemedikleri söylüyordu. Ayrıca, âlicenaptı da: Alternatif enerjilere “çok büyük yatırımlar” (son sekiz yılda 70 milyon dolarlık yatırımlar) yapmışlardı! Haberin üzerine azıcık internette araştırdık, zât-ı muhteremin temiz enerjiye 70 milyonluk “çok büyük” yatırım yapan şirketinin, 2013 yılı vergi sonrası net kârı 23,45 milyar (milyon değil!) dolar tutuyordu![13]

Para tarihinin gördüğü en kârlı şirket olan Exxon Mobil ise öncülüğü kimseye kaptırmamakta kararlıydı. O, ötekilerden çok önce, daha 2014 baharı başında çifte deklarasyonla açıklamıştı pozisyonunu. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) dünyayı iklim değişikliğine bağlı zincirleme felaketler beklediği yolundaki zehir zemberek raporunu açıkladıktan hemen sonra, belki de ona cevap olarak: Bilim âleminin rezervlerdeki fosil yakıtların en az yüzde sekseninin hiç çıkarılmamasının, yer altında bırakılmasının şart olduğunu söylemesi karşısında şirket de cevabını veriyordu: Tüm rezervlerini kazıp çıkartacaklar, hepsini yakılmak üzere satışa sunacaklardı. Ama bununla da kalmayacaklar, daha fazla petrol, daha fazla gaz çıkarmak üzere sondajlara da tüm hızla devam edeceklerdi.[14] Küçük bir araştırma, bu sondaj faaliyetinin günde yüz milyon $ tuttuğunu ortaya koyuyor. Her Allah’ın günü 100 milyon dolar! Fosil yakıtlar dünyanın en kârlı işiydi velhasıl, onların da bu kârdan vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Peki, ya dünyanın geri kalanı, onlar ne olacaktı? Eh, onları da Allah kurtarsındı herhalde.

Kısacası, düşman belli: Fosil yakıt endüstrisi başta olmak üzere bir avuç büyük şirket, başta ABD olmak üzere hemen hemen tüm ülkelerin yürütme, yasama ve yargı organlarını kontrol altında tutmakta, akademya ve medyasına hükmetmekte, herkesi dinleyip izlemekte, muhalif sesleri de susturmakta… ABD’nin “feda edilmiş bölgeler” (“sacrifice zones”) diye adlandırılan en sefil, yoksullaştırılmış bölgelerinde 2 yıl boyunca dolaşıp gözlem yaparak, çizer Joe Sacco ile birlikte Yıkım Günleri, Başkaldırı Günleri diye bir kitap yazan-çizen Chris Hedges, Açık Radyo’ya verdiği mülakatte şöyle diyor:

“Bu feda edilmiş bölgelerde […] şirketler kâr uğruna Yeryüzünü ve onun tüm sâkinlerini zehirlemekten zerrece çekinmezler. Bunun sınırı filan yoktur. […]  Çevre çözülüp dağıldıkça, gezegen de dev bir feda edilmiş bölge halini almaktadır.”[15]

Gezegen ve sakinleri üzerinde sonsuz bir yıkım ve hafriyat demek oluyor bu.

Makasın Öteki Ağzı: Sonsuz Savaş

Bilin bakalım şu sözler kimin?“Günümüz savaşlarında askerlerden çok siviller ölüyor; geleceğin çatışmalarının tohumları serpiliyor, ekonomiler tarumar oluyor, sivil toplumlar paramparça, mülteciler üstüste yığılı, çocuklar kan-revan içinde.”
Evet, bildiniz Barack Obama bunları söyleyen. Sene 2009. Söylediği yer de Nobel Barış Ödülü'nü kabul töreni kürsüsü.[16] Bugün, beş yıl sonra, bu sözler, Açık Gazete’nin günlük haber programını dinlermiş izlenimi vermiyor mu insana?

Sonsuz savaştan söz ediyoruz. Önde gelen düşünür ve aktivistlerden Noam Chomsky’nin deyişiyle “yüz kızartıcı sonuna yaklaşmakta olduğu görülen” insan medeniyetinin kendini içine soktuğu utanç verici ebedi savaş durumundan. Chomsky, Eylül başında kaleme aldığı “Tarihin Sonu mu?” başlıklı tüyler ürpertici makalesinde yaklaşık 10 bin yıl önce Münbit (Bereketli) Hilal diye adlandırılan bölgede açılmış olan çağın kapanmaya yüz tuttuğunu gösteren belirtileri sayıyor. Sonra da, insan türün düşebileceği alçak seviyelerden çıkarılabilecek ağır ve acılı derslerden söz ediyor. ABD ve İngiltere’nin Irak’taki korkunç istila ve işgalini, ondan önce Clinton döneminde BM’nin “soykırıma varan” yaptırımlarını, bugün Suriye’deki Esad rejimi başta çeşitli tarafların giriştiği korkunç yıkımı, Işid’in zulüm ve vahşetini, Mısır’ın zalim diktatörlüğünü, İsrail’in Gazze’deki müthiş mezalimini vb dile getiriyor.[17] (Bu tarihte ABD öncülüğündeki yeni Irak ve Suriye savaş ve bombardımanları henüz başlamamıştı.)

Sonra, “yapışık ikiz” olan iklim krizine geçiyor ve şöyle diyor Chomsky: “İnsanın gezegen üzerindeki etkisinin bir göstergesi de türlerin yokoluş hızı. Bu, şimdilerde, 65 milyon yıl önce bir göktaşının Yeryüzüne çarptığı zamanda görülen oranla aynı. […] Tek fark şu: Bugün, göktaşının yerini insanlık almış durumda ve insanlık canlılar âleminin büyük bölümünü yokoluşa sürüklüyor.Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporu, gelecek kuşakların katlanılamaz risklere maruz kalmasını önlemek için, bilinen yakıt rezervlerinin yer altında bırakılmasının şart olduğunu belirtiyor. Öte yandan, büyük enerji şirketleri bu rezervleri bulup çıkartmayı ve yenilerini arayıp bulmayı amaç edindiklerini saklamıyorlar.”[18]

Sonra da yaşadığımız “ilginç zamanlar”ı tarif etmek üzere Hintli yazar ve aktivist Roy’un şu çarpıcı satırlarını hatırlatıyor Chomsky: “Arundhati Roy, ‘şu cinnet çağını anlatacak en uygun metafor’ olarak Siachen Buzulu’nu gösteriyor: Hani şu Hindistan ve Pakistan askerlerinin birbirlerini öldürüp durduğu ‘dünyanın en yüksek irtifalı savaş meydanı’ denen buzulu. Şimdi erimekte olan buzuldan ortaya saçılanlarsa şunlar: ‘Binlerce boş mermi kovanı, sayısız boş mazot ve benzin varili, buz baltaları, eski püskü postallar, yırtık pırtık çadırlar ve, birbiriyle savaşan binlerce insanoğlunun manasız bir çatışmada ortaya çıkardığı binbir türlü çerçöp.’ Ve bir de, buzullar eridikçe, Hindistan ile Pakistan’ın yüzyüze kalacağı tarif edilmez felaket.”[19]

Sonsuz savaş mı dedik? Evet, Eylül ayı sonuna gelindiğinde Nobel Barış ödülü sahibi Barack Obama’nın öncülüğündeki bombardıman bilançosu, yazar ve aktivist George Monbiot’nun “Herkesi Bombalayın” başlıklı ironik makalesinde yazdığı üzere şöyleydi:
“… Büyük ölçüde Müslüman 7 ülke bombalandı, her birinde de ahlakî gerekçeler sayılarak. Hepimizin gördüğü gibi bunun sonucunda Libya’da, Irak’ta, Pakistan’da, Afganistan’da, Yemen’de, Somali’de ve Suriye’de cihadî gruplar, çatışmalar, kaos, katliam, baskı ve işkence yok edildi. Kötülük ve habaset, batının yıkım meleklerinin eliyle yeryüzünün yüzünden silindi gitti.”[20]

Barış ve ve hayatın korunması gibi yüce ahlakî idealler adına, batı hükümetlerinin ebedî savaş yürüttüklerini yazıyor Monbiot ve bundan kimin kârlı çıktığının minik ipuçlarını veriyor: Suudi prenslerine, Amerikan ve İngiliz silah tacirlerine verilen astronomik rüşvetlere değiniyor. Ebedî savaş, Hedges’in bir başka makalesinde söylediği gibi, ebedî şiddeti getiriyor elbette ve silah imalatçılarıyla generaller sevinçten havalara uçuyor.[21] Ebediyyen.

Uçmak mı dedik: Hani reklam yapmak gibi olacak, ama işte süpermen’in son uçuşuna dair son haberler: “Işid, Silah Şirketlerini Uçurdu” başlıklı küçük bir analizde gazeteci Pelin Ünker’in derlediği bilançoya göre: IŞİD’e karşı Ortadoğu’da başlatılan askeri harekât dünyanın önde gelen silah ve savunma sanayi şirketlerinin hisselerine “ralli” yaptırmış. Bu hisselerin kazançları tarihi rekor seviyelere çıkmış. Uzmanlar, kazançların devam edeceğini öngörüyormuş. Lockheed Martin’in kazancı bir günde yüzde 2.33 yükselirken, son bir aylık kazancı yüzde 2.87’ye ulaşmış. Şirketin piyasa değeri son bir ayda 2.4 milyar dolar artışla 57.6 milyar dolara çıkmış. Piyasa değerini son bir ayda en fazla artıran şirket 2.61 milyar dolarla ABD’li Raytheon olmuş[22]
(Abilerim ablalarım, batan geminin malları bunlar! Eğer diğer Amerikan, İngiliz, Hollanda, İtalyan şirketlerinin başdöndürücü irtifa kazançlarını da öğrenmek ve yatırımlarınızı yeniden konuşlandırmak isterseniz, artık borsa sitelerini takip edeceksiniz… Bu yazıda bizden bu kadar.)

İklim ve savaş ikizleri meselesini en özlü bir şekilde ortaya koyanlardan biri de uzun yılların aktivisti, yazar Medea Benjamin oldu:

“Ordu, en büyük kirletici. Petrol şirketleri ABD’nin askerî kudreti ile korunuyor. Asker-endüstri-petrolcü üçlüsünü görüyoruz bütün bunların altında. Ve dünya hem iklim krizine, hem de aşırı örgütlere karşı şiddete başvurmayan çözümler için inim inim inlerken, Obama yönetiminin petrol monarşilerine, Amerikan petrol şirketlerine ve bitmeyen ebedî savaşa arka çıktığını görmek ne hazin!”[23]

Yeni Bir Hareketin Doğuşuna Tanık Olmak

Gün-Tün eşitliğinin yaşandığı 21 Eylül 2014 sabahı yerlilerin, işçilerin, gençlerin, sanatçıların ve dünyanın dörtbir yanından kopup gelen 400 bin kişinin New York’ta Manhattan caddelerinde sel olup aktığı dev iklim yürüyüşü, gezegenin laneti olarak üstümüze çökmüş yapışık ikizlerin hegemonyasına kararlı bir biçimde direnme fikrini iyice içselleştirmeye başlamış bir yeni kuşağın kendi kaderine nihayet sahip çıkma hareketinin ilk büyük hamlesiydi denebilir. Nitekim, hemen ertesi gün, kentin finans merkezi Wall Street’i “basan” ve orada oturma eylemi yapan bin kişilik grubun, içlerinden 100ünün kendini gözaltına aldırmasıyla sonuçlanan eylemi de “bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” anlayışının yerleşmeye başladığını göstermekteydi.

Halkın İklim Yürüyüşü, kritik kitleyi bulur ve büyük bir iklim hareketine dönüşmeyi başarırsa, o zaman, sözkonusu dev enerji, silah, kimya şirketlerinin muazzam para ve gücüne karşı koyacak momentumu yakalamış olacağız. Hareketin ön saflarında yer alanlardan yazar ve aktivist Naomi Klein, tam İklim Haftası'nda piyasaya çıkan “Bu Herşeyi Değiştirir – Kapitalizm İklime Karşı” başlıklı kitabında hem korku, hem de umudu içinde barındıran bu momenti, kapitalizmin bu yokedici modeline karşı canalıcı bir mücadeleden başka bir yolun olmadığını, tam da bunu anlatıyor işte:

“Ekonomik sistemimizle gezegen sistemimiz savaş halinde. Daha doğrusu, ekonomimiz, insan hayatı da dahil olmak üzere yeryüzündeki hayat ile savaş halinde. İklimin ihtiyaç duyduğu şey, insanlığın kaynak kullanımının daraltılması; ekonomik modelimizin kendi çöküşünü önlemek için talep ettiği şey ise, sınır tanımayan genişleme ve yayılma. Bu iki kural dizisinden ancak birini değiştirebiliriz, o da doğa’nın kanunları olmayacaktır.”[24]

Gezegenin âcilen ihtiyaç duyduğu gerçekten cesur dünya yurttaşları ufukta iyice belirmiş durumda. İki cephede birden yılmadan savaşacak silahsız muharipler bunlar.[25] Onları, iki aylık küçük kızını emzirerek ikinci eylemine Wall Street’e götüren genç annenin gözündeki ışıktan ayırt ebilirsiniz.
Ya da Seattle Şehir Meclisi’ne yüz yıldan uzun bir zaman sonra ilk kez seçilen sosyalist politikacı olan Hint kökenli Amerikalı genç kadın Kshama Sawant’ın, aksanlı fakat çok akıcı İngilizcesiyle dilinden dökülen şu cümleden: “Şiddete başvurmayan radikal militan bir iklim hareketine ihtiyacımız var ve onu kuracağız.”

Ya da, İklim haftası eylemlerinde bir panele katılan organik şehir bahçeleri hareketi öncülerinden Ray Figueroa’nın şu ilginç sözlerinden: “Aradığımız liderler bizleriz aslında.”

Ya da, Ekinoks sabahı Güneşi doğduran yerli kabilelerinden genç kızın, “buralara bizim için geldiğiniz için büyük onur duydum, buna layık olmaya çalışacağız!” derken yüzünde ışıldayan umutlu kararlılıktan.
Ya da, Halkların Büyük İklim Yürüyüşü sırasında IndyKids (Bağımsız Çocuklar) gazetesi için röportajlar yapan ve insanlara “Bu yürüyüşle neleri başarabiliriz sizce?” diye soran 9 yaşındaki Nylu’nun utangaç ama kararlı gülümsemesinde…

Gerçekten ilginç zamanlarda yaşıyoruz. Ve, bakarsınız, bu bir beddua da olmayabilir.
  
***



[3] ibid.
[15]Bu yazının kaleme alındığı tarihte Hedges mülakati henüz Açık Radyo’da yayınlanmış değildi. Benzer ifadeler için bkz: http://www.truthdig.com/report/item/the_last_gasp_of_climate_change_liberals_20140831
[16] Bkz.: yukarıda 2 no’lu dipnotu.
[18] ibid.
[19] ibid.
[24] Naomi Klein, This Changes Everything – Capitalism vs. The Climate, 2014, Simon and Shuster, s.21 vd.
[25] Burada betimlenen kişi ve olaylar kişisel gözlem ve tanıklıklara ve bir de Democracy Now yayınlarına dayalı.