Önde
gelen iklim aktivisti, yazar ve akademisyen Bill McKibben, geçen yıl
sonlarında yayımlanan son kitabında bize yeryüzünün en önemli üç
rakamını enine boyuna anlatıyor. Haydi bakalım sınıf, hep beraber
tekrarlayalım: 2; 565 ve 2,795. (Oil and Honey, Times Books, 2013, s. 141- 149)
Rakamların
birincisi: 2 derece Celsius: İklim değişikliği konusunda dünyanın
üzerinde anlaşmaya vardığı tek tavan ya da sınır rakamı. ABD’nin baştan
sona casuslayıp baltaladığı Snowden ifşaatı ile daha yeni ortaya çıkan o
müthiş önemli toplantı, yani 2009 Kopenhag iklim zirvesi fena halde
çuvallayınca, ısınmada üst sınır olarak, dünya milletleri mecburen, bu
rakamda karar kıldı.
Ama
bu, bizi asla kesmez: Bilim dünyası diyor ki: Gezegenin hararetini
bugüne dek sadece 0.8 derece yükselttik ve bu, beklenenin ötesinde etki
yarattı: Kuzey Kutup yaz buzunun yarısı gitti, okyanuslar yüzde 30
asitlendi. 2 derece ısınma, aslında felaket reçetesinin ta kendisi, Ne
var ki eldeki tek uzlaşma rakamı da bu.
İkincisi:
565 gigaton. (Gigaton: 1 milyar ton.) Bugünkü tüketim hızıyla 15 yıl
içinde atmosfere salabileceğimiz azami CO2 miktarı bu kadar oluyor! (Bir
hesaba göre, bugün doğan bir bebeğin liseyi bitirmesinden önce karbon
bütçemiz bitiyor maalesef!) Bu da, bizi o pek yetersiz 2 derecenin
altında tutacak tek makûl ihtimal, iyi mi? “Makûl” ise, bu durumda 5’te 4
ihtimal demek. Yani şansımız, 6 patlar revolverle Rus ruleti oynamaktan
daha kötü.
Üçüncüsü
ve en ürkütücü olan rakam ise: 2,795 gigaton. Fosil yakıt şirketlerinin
ve fosil yakıt şirketi gibi davranan (Rusya, Kuveyt, Venezuela vb)
devletlerin kömür, petrol ve doğal gaz rezervlerinin içerdiği karbon
miktarı. Yani, insanlığın yakmayı planladığı, bunda kararlı olduğu fosil
yakıt miktarı da bu.
Haydi
2014 sınıfı, hesap yapalım o zaman: 2,795, 565’ten büyük müdür? Eveet,
bildiniz. Peki ne kadar büyüktür? Onu da bildiniz: 5 kat büyük! Şimdi
tekrarlayalım: Hesap defterlerimizde kayıtlı olan petrol, kömür ve gaz,
bilim insanlarının güvenle yakabileceğimizi söylediği miktardan 5 kat
fazla. Şimdi başka türlü söyleyelim: Diğer tüm hayvan ve bitkilerle
birlikte, cayır cayır yanmamak için bu rezervlerin yüzde 80’ini toprağın
altında tutmaya mecburuz.
Ama,
tutamıyoruz! Neden tutamıyoruz? Konu ekonomi de ondan. O zaman komşu
sınıfta ekonomi 101 dersine bir girip çıkalım şimdi de:
Bu
kömür, petrol ve gaz hâlâ toprağın altında yatıyor ama ekonomik açıdan
onlar yeryüzüne çıkarılmış sayılıyor! Hisse senedi fiyatlarına işlenmiş,
ona dayanarak borçlanılmış, devletler bütçelerini kaynaklarının
beklenen getirilerine göre yapmış! Bu rezervler, onların aktif
varlıkları, şirketlere değerini veren mal varlıkları (holdingleri).
Dünyanın en büyük petrol şirketine “rezervini çıkartamazsın” deseniz,
dünyanın en büyük 2. bankasının hesabına göre hisse senedi fiyatları
ânında yarıya düşüyor!
Herşey
hesaplanmış: Bugünkü piyasa fiyatlarıyla o 2,795 gigaton rezervin
değeri yaklaşık 28 trilyon dolar ediyor. Sınıf dikkat: Trilyon dedik!
Yani, bilimin söylediğine kulak verip o yüzde 80 rezervi olduğu yerde,
toprak altında bırakırsanız, çoğu
yeryüzünün en zengin insanlarına ait olan 20 küsur trilyon dolar
tutarında bir varlığı “zarar hanesine yazdırmış” olursunuz ki, kusura
bakmayın ama, bunu bu sistemde size yaptırmazlar!
Nasıl mı yaptırmazlar? Üç
yeni rakam verelim: 85, 3,5 ve 6666. Birinci rakam, 85, yukarıda sözü
edilen o zenginlerin sayısı. Oxfam yardım kuruluşunun son raporuna göre
yeryüzünün en zengin 85 insanı kendi aralarında, yeryüzü nüfusunun
yarısının toplam servetine ve mal varlığına sahip. (Guardian, 20 Ocak 2014)
İkinci
rakam, 7,5 milyar insan. Yani, dünyanın yarısı, –hani pek otobüse
binmezler ya, lafın gelişi söylersek– o çift katlı otobüslerden birine
ferah ferah sığdırabileceğiniz bu 85 insan için çalışıyor! Neredeyse bir
çırpıda hepsinin adını sayabileceğiniz bir avuç küresel elit için. Öyle
ki, ekonomik büyüme, kazanana her seferinde “hepsini al” zarının
geldiği, demokrasinin ve gelecek nesillerin hayatının berhava edildiği
hileli bir sisteme dönüşmüş halde.
Üçüncü
serideki rakamımız ise: 175 bin dolar. Bu, dünyanın en büyük petrol
şirketlerinin geçen sene dakika başına ettikleri kâr miktarı! (Huffington Post,
4 Ocak) Evet, sınıf, hep birlikte bir daha alalım: Dakikada 175 bin
dolar kâr. (Bu satırların yazıldığı andaki dolar kuruyla yaklaşık 400
bin TL! Her dakika!) Haydi sınıf, şimdi bir de petrolcülerin,
kömürcülerin ve doğalgazcıların saniye başı kârını hesaplayın bakalım.
Evet, doğru hesap: Saniyede 6666 TL. Sakın çarpıtmayın. Burada şeytanın
parmağı filan yok! Rakam öyle: 6666. Her saniye.
Dünyanın
serveti geçen seneden beri yüzde 4.9 artmış ve 241 trilyon dolara
yükselmiş. Gelin görün ki, eşitsizlik çıldırtıcı seviyelere vurmuş
durumda. Dünya nüfusunun tepedeki yüzde 10’u yeryüzünün tüm servetinin
yüzde 86’sını gasp etmiş durumda. (Credit Suisse Global Wealth Report, Ekim 2013)
Zenginliklerin
en büyük ikinci kaynağı madenlere bakalım bir de. Gaia Vakfı’nın bir
araştırması, yeryüzünde madencilik faaliyetlerinin hızında baş döndürücü
bir patlama olduğunu ortaya koyuyor: Son 10 yılda kobalt üretiminde %
165, demir cevherinde % 180 artış, demir içermeyen metallerin
çıkarımında ise 2010 ile 2011
arasındaki 1 yıl içinde yüzde 50 artış görülüyor. En zengin maden
yatakları tüketildikçe, söylemeye bile gerek yok, yeryüzü inanılmaz
ölçüde fazla tahrip görüyor. (Monbiot, Guardian, 26 Kasım 2013)
Yeraltı
kaynaklarını çıkarma ya da hafriyat ekonomisinin yükselen yeni yıldızı
Türkiye’ye ilişkin rakamlara da bir cümleyle değinirsek: Dünyadaki dolar
milyarderleri sıralamasında Türkiye 43 milyarderi ile geçen sene dünya
altıncısı oldu. Avrupa’da Almanya’nın ardından az farkla 2. durumda.
AKP’nin iktidara geldiği 2003’ten bu yana geçen 10 küsur yıl içinde 3
milyarderden 43’e çıkarak inanılmaz bir rekora da imza atmış bulunuyor.
Milyarderlerin büyük çoğunluğunun inşaat, madencilik vb işlerinde
olduğunu ekleyelim.
(Forbes.com, World's Billionaires, 2013)
Ekonomi
101 dersini bitirirken: Karbon baloncuğu illâ patlayacak diye birşey
yok tabii. Bütün o rezerv karbonu da yakabiliriz elbette. O durumda ne
olacak? Doğru bildiniz gene: yatırımcılar bundan çok kazançlı çıkacak,
mutlu olacaklar. Ama onları yakarsak, gezegen de hem yanacak, hem de
Diyarbakır karpuzu gibi ortasından ikiye yarılacak sanki.
Yani
McKibben’ın kitapta dediği gibi, iki şeyden biri olacak: Ya sağlam bir
fosil yakıt bilançosu, ya da nispeten sağlıklı bir gezegen. Ama
rakamları öğrendik artık, öyle değil mi sınıf? Onları öğrendiğimize
göre, bunlardan ikisi birden olmaz!
Matematik 101’i bitirirken de, hesabı son bir kere daha yapalım o halde:
5
kere 565 = 2,795 eder. O zaman bu hesap da burada biter ... yeni
matematik bilgimizi bu sefer kavganın politika sahnesine taşıyamazsak
eğer.
Ziya Paşa’nın dediği gibi:
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez...
30 Ocak 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder