Taksim
Gezi Parkı ayaklanmaları adı altına tarihe geçeceği muhakkak olan
devrim ‘moment’i üzerine sayısız makale ve kitap yazılacak, sayısız
müzik parçası (daha) bestelenecek, fotoğraf sergileri, enstalasyonlar
düzenlenecek, filmler, heykeller, tablolar yapılacak. Bendeniz,
ayaklanmanın 10. gününde, onun hepimizin (ve tabiî bu arada kendimizin)
hayatına değen taraflarına değinmek üzere küçük bir derleme denemesinde
bulundum: Derleme, twitter kuşağına saygı olarak, hiçbiri 140 karakteri
aşmayan şu 7 “mesaj”dan oluşuyordu:
Gezi Parkı, Devrim Ve Radyomuz
“Tüm
halk ayaklanmaları esrarengiz bir nitelik taşır. Keskin gözlemciler,
kavın orada olduğunu bilir, ama tutuşacağı ânı asla kestiremez.” (Chris
Hedges)
“Devrimin
zamanı, ilerleme şekli kestirilemez. O, kendi esrarengiz kanunları ile
yönetilir. Ama geldi mi, durdurulamaz şekilde ilerler.” (V.İ.Lenin)
“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” (Taksim Gezi Parkı halk ayaklanmasında atılan ilk sloganlardan biri.)
“Yol
ver gidelim, Taksim’i ezelim!” (Gezi direnişini şiddet kullanarak
bastırmak için Başbakan’dan icazet isteyen güruhun sloganlarından biri.)
“Yol ver gidelim, Taksim’i gezelim!” (Gezi direnişçilerinin cevabî duvar yazısı.)
“Haberi sizden alıyoruz.” (Ankara’dan Açık Radyo’ya selam gönderen dinleyici Özlem Atar)
“Okur
destekli gazetecilik siyasî söylemi demokratlaştırır, gazetecilik
kolektif bir macera olur, gazeteci bireye hesap verir hale gelir.”
(Glenn Greenwald)
***
10
Haziran tarihli bu “bülten”den, işbu yazının kaleme alındığı 19
Haziran’a kadar geçen 9 gün içinde son derece önemli gelişmeler yaşandı,
yarı resmî görüşmeler, mitingler yapıldı, avukatlara sert polis
saldırıları gerçekleştirildi, karizmalar çizildi, ajan provokatörler
ortalığa dizildi, yaralılara ve hastalara yardım eden sağlık personeline
tehdit ve uyarılar yağdı, dünya çapında komplo teorilerinden geçilmedi…
Ve, sonunda gaddarca bir polis baskını oldu, İstanbul semaları biber
gazıyla doldu, Park isyancıları parktan zorla atıldı, park zorla
boşaltıldı. Sonuçta toplam 4 kişi öldü, insanların gözü çıkarıldı,
organları zedelendi, ruhları hunharca örselendi, bir sürü gözaltılar,
ardından kimi serbest bırakmalar yaşandı. Grev girişimleri pek başarılı
olamadı, ama Direniş bir an durmadı, olanca coşkusuyla ve bütün hızıyla
devam etti: Ayaklanma herkesin beklentilerini aştı, meydanlar, parklar
ve sokaklar “duranadamlarla” ve “durankadınlarla” dolup taştı, gezi
direnişçilerine verilen destekler kıtalararası boyuta ulaştı,
muktedirler bütün bunlara epey şaştı, pencerelerden sokaklara tencere
tava tıngırtıları ulaştı, sosyal medyada milyonlarca espri ve kahkaha
uçuştu, bütün bunlar yaşanırken yerleşik medyanın büyük bir kısmı
apışıp kaldı ve susup durdu, bir kısmı kusursuz kumpas kuramları
kurgulamayı sürdürdü…
Biraz
1871 komünü, biraz 68 Paris’i, biraz 89 Prag’ı, biraz
#OccupyWallStreet, biraz Tahrir, biraz “Indignados”, biraz Şili
liselileri, biraz Idle No More yerlileri, biraz Putin’i milletin
başından defetmesi için Ortodoks kilisesinde Meryem Ana’ya punkrock
makamında dua okuyan Pussy Riots kızları idi, biraz Atina, biraz Şam,
biraz Yo Soy 132 … biraz biraz biraz herşeydi ve hepsiydi aslında Taksim
Gezi parkı direnişi. Kendisinden hemen sonra, yani şimdi, bu yazı
yazıldığı sırada patlayan Brezilya “salata devrimi”ne esin kaynağı oldu.
Adbusters dergisindeki kültürparazitçilerinin (culturjammers) dediği
gibi: Demokrasi böyle birşeydi işte. Ve, Küresel Bahar’ın öldüğü falan
yoktu. Ölmek şöyle dursun, daha yeni doğmuştu o, bebekliğini yaşıyordu:
Çıplak ayaklarını havada savurarak ve gürültülü bir şekilde sesini
duyurmaya çalışarak…
Doğanın
o olağanüstü uğultusunu kitaplarında benzersiz üslûbuyla kulaklarımızda
çınlatan büyük yazar Yaşar Kemal’in müthiş deyişini ödünç almanın tam
zamanı şimdi: Yazbahar ayları geldi artık Türkiye’ye. Ve, bu daha
başlangıç…
* * *
Twitter
kuşağının özlü diliyle konuşmaya çalışıp, bu başlangıç noktasında 7
temel asimetriden bahsedip işbu yazıyı noktalamak uygun olabilir.
Yazbahar Türkiyesi’nde 7 ana eksende 7 çelişme ya da çatışma görülebiliyor:
- Şiddet ve şiddetsizlik: Polisin kör şiddetine karşı barışçı sivil itaatsizlik “silahını” elden bırakmayanların cesaret ve aklıselimi.
- Korku ve korkusuzluk: Direnen gençlerde korkudan eser yok artık; iktidar ve muktedirlerde ise kontrolün hepten elden gittiği dehşeti var.
- Espri ve esprisizlik: Direnişçiler acayip komik; “orantısız zekâ” kulübündeler; muktedirler ise “sınır tanımayan banaller” derneğine üye.
- Betonistan ve Toprak Ana. Doğayı en yüksek fiyat veren şirkete okutan neoliberal gaspçılara karşı gezegen direnişçilerinin “emanetçiliği”.
- “Demokrasi” ve Demokrasi. Çoğunluk tahakkümünü dayatan muktedirler karşısında çoğulcu, katılımcı demokrasiyi savunan direnişçiler.
- Devasacılık ve dayanışma: Doğa yıkımı ve sınırsız ekonomik büyüme ile model olma hevesi biterken; Gezi ayaklanması dünyada ilham kaynağı.
- Kör medya - hür medya: Yerleşik medya görmedi, duymadı, söylemedi, sosyal medya işledi, okur/dinleyici destekli medya da vicdana ayna oldu.
Böyle.
Gezi direnişi başladı ve binbir şekil alarak devam ediyor. Sonra neler
olacağını kimse bilemez. Bildiğimiz tek şey var, o da şu: Bu ülkede
bundan böyle hiçbir kurum, hiçbir kişi, hiçbir şey Yazbahar Ayaklanması
öncesindeki gibi olmayacak.
Ömer Madra
İstanbul, 19 Haziran 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder