21 Eylül 2014, New York
Çinlilerin
geleneksel bedduası olduğu söylenen bir söz var: “İlginç zamanlarda
yaşayasın!” diye ileniyorlarmış size kızdıklarında. Aslında, uydurma bu.
Çin kaynaklarında doğrulanmış değil. Baktığınızda, Çince’de buna en
yakın ifade şu oluyor: 为 太平 犬 , 莫 作乱 离 人 ("Níng wéi tàipíng quan,
mò zuòluàn lí rén.") “Barış zamanında köpek olarak yaşamak, savaş
zamanında insan olarak yaşamaktan iyidir” anlamına geliyormuş, kabaca
çevrildiğinde.[1]
Ne var ki, hangi anlamı tercih ederseniz edin, beddua fena halde tutmuş gibi görünüyor: İlginç zamanlarda yaşıyoruz gerçekten – ve evet, köpek gibi!
Efsanevî
radyocu Amy Goodman, son yazılarından birine İngilizce bir kelime
oyunuyla “Global Warming and Global Warring” başlığını koymuştu.[2]
Anlamı hafifçe eğip bükme pahasına Türkçe’ye “Küresel Isınma ve Küresel
Isırma” diye aktarabiliriz belki. (İkinciyi, Shakespeare’in ‘Jül
Sezar’ından ve Plutarkos’un ‘Hayatlar’ından apartıp kuduz “savaş
köpekleri” şeklinde yorumlayarak.) Goodman, tarihteki en büyük iklim
yürüyüşüne 400 bin insanın katıldığı o müthiş protestodan hemen birkaç
saat sonra ABD’nin Suriye’yi bombalayarak bir savaş daha başlattığını
yazıyordu:“Başkan
Obama bir kez daha savaşın başını çekerken, aynı anda, hızla bozulan
iklim konusunda âciz. Dünya, yapışık ikizler gibi iki krizle birden
kuşatılmış durumda: Küresel ısınma ve küresel ısırma [savaş].”[3]
Makasın Bir Ağzı: Sonsuz Isınma
“Hedefi
12’den vuran” bu tespitin izini sürelim şimdi o zaman. Burnumuzun
ucunda şaklayan makasın ustura gibi bilenmiş ağızlarından birinde şunlar
var:
· ABD
Uzay ve Havacılık kurumu NASA, kayıtların tutulmaya başladığı 1880
yılından bu yana dünyada en sıcak Ağustos ayının yaşandığını ilan etti.
(El Niño hava olayı başlamadan üstelik!) Batı Antarktika’da o kadar
korkunç sıcaklık ölçüldü ki, NASA, 4°C - 8°C olarak gözlenen bu anormal
harareti kutup ısı haritasında kahverengi ile göstermek zorunda kaldı![4]
· Kuzey
California’daki orman yangınları bir buçuk yıldır hiç kesilmeden
sürüyor. Artık yangın mevsimi diye bir kavram kalmadı; sürekli yangın
mevsimine girmiş bulunuyoruz.[5]
· Okyanus
ve Atmosfer Araştırmaları Kurumu NOAA, geçen yıl 4 kıtadaki aşırı sıcak
dalgası olaylarının tümünün insan kaynaklı küresel iklim değişimine
bağlı olduğunu ispatladı.[6]
· Yeryüzünün
son 40 yıl içinde yaban hayatının yarısından fazlasını kaybettiği
açıklandı. Dünya Doğa Vakfı (WWF) ile Londra Zooloji Derneği’nin (ZSL)
araştırması, insanın karada, nehirlerde ve denizlerdeki hayatı yok
ettiğini, gezegenin yaşam destek sistemlerini öldürdüğünü dünyaya ilan
etti.[7]
· Milyarlarca
arının sessiz sedasız ölüp gittiği, tüm beslenme zincirinin tehlikeye
düştüğü döneme girdik. Büyüyen bitkilerin %75’ini tozlayan arıları yok
eden böcek öldürücülerin ABD’de yasaklanması için avaaz.org internet
platformu, “arıların türü tükenmeden” başlıklı dilekçesine 1 Ekim’e
kadar 3,23 milyon imza topladı. Avaaz.org, kimyasalları üreten Syngenta
ve Bayer adlı çokuluslu şirketlerin yalan ve propaganda kampanyalarına
karşı bu konuda bağımsız araştırma yapılması için önemli miktarda bağış
topladı.[8]
· Önde
gelen buzul araştırmacılarından Cambridge Üniversitesi öğretim üyesi
Peter Wadhams, daha iki yıl öncesinden, Arktik’te yaz buzlarının 2015’te
tümden eriyebileceği kehanetinde bulunmuştu zaten: Çözülen buzlu
topraklardan atmosfere fışkıracak metan gazı “tek kutuplu” bu yeni
dünyayı muazzam bir felaketin eşiğine getirebilecek, bunun ekonomik
bedeli de aynı derecede muazzam olacak: tüm dünya gayri safi hasılasına
denk miktarda.[9]
· Aral’ı
nasıl bilirdiniz? Bir zamanlar dünyanın 4. büyük iç denizi olan Aral
gölü, NASA’nın Terra (Yeryüzü) uydusu ile çekilen fotoğraflarda açıkça
görüldüğü üzere bu yıl ilk kez tamamen kurudu! Formül basitti: Sovyet
Rusya’nın dev kalkınma hamleleri + küresel ısınma = Aral sizlere ömür![10]
· Yine
NASA’ya göre Kuzey Kutbu’ndaki erime küresel ısınma yüzünden rekor
seviyeye ulaşmıştı. “İklim değişikliği yıldırım hızıyla ilerliyor” diyen
Dünya Çevre Fonu yetkilisi üzülmüştü. Ona göre bu, hayvanlar ve tabiat
için tam bir felaket olacaktı. Ama, bu işe sevinenler de yok değildi.
Kopenhag Üniversitesi İklim ve Buzullar Bölümü Rektörü mesela: Erimeyle
deniz trafiği açılacak, bölgede minerallere ve petrole ulaşmak,
balıkçılık vb. kolaylaşacaktı.[11]
Haberin üzerine azıcık internette araştırdık, zât-ı muhterem, çokuluslu
şirketler için yıllardır sondaj yapan bir buz delme uzmanı çıktı!
Söz Büyüğün: Şirketler Konuşuyor
Madem
söz, tam bu noktada şirketlere geldi, onların aslî sözcülerine kulak
verelim şimdi de; bakalım onlar ne diyorlar bu işlere: Fosil Yakıtları
yerin dibinde bırakmayı ya da yüzde yüz temiz enerjiyi hedefleyerek
ayağa kalkan ve dünyayı ayağa kaldıran aktivistlerin İklim Haftası New
York’ta devam ederken, dünyanın önde gelen endüstri devlerinden Siemens
de dünyaya alenen meydan okumaktaydı mesela. Şirket sözcüsü Roland
Busch, gelecekte büyümenin anahtarı olarak kömürü gösteriyor, dünya
yanıp batsa da şirketin kârından vazgeçmeyeceğini şu basit cümleyle
cümle âleme ilan ediyordu:
“Fosil
yakıtlardan çıkmak gerçekten uzun vadeli bir iş. Önümüzdeki 10 ya da 20
yıl içinde fosil yakıt olmadan ekonomileri döndürmeyi hayal bile
edemiyorum. 20 yıldan sonrası için de birşey söyleyemem doğrusu.”[12]
Aynı
açık sözlülüğü, aynı günlerde yine halkların iklim yürüyüşü haftasında
dile getiren bir başka dev çokuluslu şirket, BP idi. ABD sözcüsü Geoff
Morrell, fosil yakıt şirketlerinin uzun vadede fosil yakıtlardan başka
birşeyi görmek bile istemedikleri söylüyordu. Ayrıca, âlicenaptı da:
Alternatif enerjilere “çok büyük yatırımlar” (son sekiz yılda 70 milyon
dolarlık yatırımlar) yapmışlardı! Haberin üzerine azıcık internette
araştırdık, zât-ı muhteremin temiz enerjiye 70 milyonluk “çok büyük”
yatırım yapan şirketinin, 2013 yılı vergi sonrası net kârı 23,45 milyar
(milyon değil!) dolar tutuyordu![13]
Para
tarihinin gördüğü en kârlı şirket olan Exxon Mobil ise öncülüğü kimseye
kaptırmamakta kararlıydı. O, ötekilerden çok önce, daha 2014 baharı
başında çifte deklarasyonla açıklamıştı pozisyonunu. Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli (IPCC) dünyayı iklim değişikliğine bağlı
zincirleme felaketler beklediği yolundaki zehir zemberek raporunu
açıkladıktan hemen sonra, belki de ona cevap olarak: Bilim âleminin
rezervlerdeki fosil yakıtların en az yüzde sekseninin hiç
çıkarılmamasının, yer altında bırakılmasının şart olduğunu söylemesi
karşısında şirket de cevabını veriyordu: Tüm rezervlerini kazıp
çıkartacaklar, hepsini yakılmak üzere satışa sunacaklardı. Ama bununla
da kalmayacaklar, daha fazla petrol, daha fazla gaz çıkarmak üzere
sondajlara da tüm hızla devam edeceklerdi.[14]
Küçük bir araştırma, bu sondaj faaliyetinin günde yüz milyon $
tuttuğunu ortaya koyuyor. Her Allah’ın günü 100 milyon dolar! Fosil
yakıtlar dünyanın en kârlı işiydi velhasıl, onların da bu kârdan
vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Peki, ya dünyanın geri kalanı, onlar ne
olacaktı? Eh, onları da Allah kurtarsındı herhalde.
Kısacası,
düşman belli: Fosil yakıt endüstrisi başta olmak üzere bir avuç büyük
şirket, başta ABD olmak üzere hemen hemen tüm ülkelerin yürütme, yasama
ve yargı organlarını kontrol altında tutmakta, akademya ve medyasına
hükmetmekte, herkesi dinleyip izlemekte, muhalif sesleri de susturmakta…
ABD’nin “feda edilmiş bölgeler” (“sacrifice zones”) diye adlandırılan
en sefil, yoksullaştırılmış bölgelerinde 2 yıl boyunca dolaşıp gözlem
yaparak, çizer Joe Sacco ile birlikte Yıkım Günleri, Başkaldırı Günleri
diye bir kitap yazan-çizen Chris Hedges, Açık Radyo’ya verdiği mülakatte
şöyle diyor:
“Bu
feda edilmiş bölgelerde […] şirketler kâr uğruna Yeryüzünü ve onun tüm
sâkinlerini zehirlemekten zerrece çekinmezler. Bunun sınırı filan
yoktur. […] Çevre çözülüp dağıldıkça, gezegen de dev bir feda edilmiş bölge halini almaktadır.”[15]
Gezegen ve sakinleri üzerinde sonsuz bir yıkım ve hafriyat demek oluyor bu.
Makasın Öteki Ağzı: Sonsuz Savaş
Bilin bakalım şu sözler kimin?“Günümüz
savaşlarında askerlerden çok siviller ölüyor; geleceğin çatışmalarının
tohumları serpiliyor, ekonomiler tarumar oluyor, sivil toplumlar
paramparça, mülteciler üstüste yığılı, çocuklar kan-revan içinde.”
Evet, bildiniz Barack Obama bunları söyleyen. Sene 2009. Söylediği yer de Nobel Barış Ödülü'nü kabul töreni kürsüsü.[16] Bugün, beş yıl sonra, bu sözler, Açık Gazete’nin günlük haber programını dinlermiş izlenimi vermiyor mu insana?
Sonsuz
savaştan söz ediyoruz. Önde gelen düşünür ve aktivistlerden Noam
Chomsky’nin deyişiyle “yüz kızartıcı sonuna yaklaşmakta olduğu görülen”
insan medeniyetinin kendini içine soktuğu utanç verici ebedi savaş
durumundan. Chomsky, Eylül başında kaleme aldığı “Tarihin Sonu mu?”
başlıklı tüyler ürpertici makalesinde yaklaşık 10 bin yıl önce Münbit
(Bereketli) Hilal diye adlandırılan bölgede açılmış olan çağın kapanmaya
yüz tuttuğunu gösteren belirtileri sayıyor. Sonra da, insan türün
düşebileceği alçak seviyelerden çıkarılabilecek ağır ve acılı derslerden
söz ediyor. ABD ve İngiltere’nin Irak’taki korkunç istila ve işgalini,
ondan önce Clinton döneminde BM’nin “soykırıma varan” yaptırımlarını,
bugün Suriye’deki Esad rejimi başta çeşitli tarafların giriştiği korkunç
yıkımı, Işid’in zulüm ve vahşetini, Mısır’ın zalim diktatörlüğünü,
İsrail’in Gazze’deki müthiş mezalimini vb dile getiriyor.[17] (Bu tarihte ABD öncülüğündeki yeni Irak ve Suriye savaş ve bombardımanları henüz başlamamıştı.)
Sonra, “yapışık ikiz” olan iklim krizine geçiyor ve şöyle diyor Chomsky: “İnsanın
gezegen üzerindeki etkisinin bir göstergesi de türlerin yokoluş hızı.
Bu, şimdilerde, 65 milyon yıl önce bir göktaşının Yeryüzüne çarptığı
zamanda görülen oranla aynı. […] Tek fark şu: Bugün, göktaşının yerini
insanlık almış durumda ve insanlık canlılar âleminin büyük bölümünü
yokoluşa sürüklüyor.Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporu, gelecek kuşakların
katlanılamaz risklere maruz kalmasını önlemek için, bilinen yakıt
rezervlerinin yer altında bırakılmasının şart olduğunu belirtiyor. Öte
yandan, büyük enerji şirketleri bu rezervleri bulup çıkartmayı ve
yenilerini arayıp bulmayı amaç edindiklerini saklamıyorlar.”[18]
Sonra
da yaşadığımız “ilginç zamanlar”ı tarif etmek üzere Hintli yazar ve
aktivist Roy’un şu çarpıcı satırlarını hatırlatıyor Chomsky: “Arundhati
Roy, ‘şu cinnet çağını anlatacak en uygun metafor’ olarak Siachen
Buzulu’nu gösteriyor: Hani şu Hindistan ve Pakistan askerlerinin
birbirlerini öldürüp durduğu ‘dünyanın en yüksek irtifalı savaş meydanı’
denen buzulu. Şimdi erimekte olan buzuldan ortaya saçılanlarsa şunlar:
‘Binlerce boş mermi kovanı, sayısız boş mazot ve benzin varili, buz
baltaları, eski püskü postallar, yırtık pırtık çadırlar ve, birbiriyle
savaşan binlerce insanoğlunun manasız bir çatışmada ortaya çıkardığı
binbir türlü çerçöp.’ Ve bir de, buzullar eridikçe, Hindistan ile
Pakistan’ın yüzyüze kalacağı tarif edilmez felaket.”[19]
Sonsuz
savaş mı dedik? Evet, Eylül ayı sonuna gelindiğinde Nobel Barış ödülü
sahibi Barack Obama’nın öncülüğündeki bombardıman bilançosu, yazar ve
aktivist George Monbiot’nun “Herkesi Bombalayın” başlıklı ironik
makalesinde yazdığı üzere şöyleydi:
“…
Büyük ölçüde Müslüman 7 ülke bombalandı, her birinde de ahlakî
gerekçeler sayılarak. Hepimizin gördüğü gibi bunun sonucunda Libya’da,
Irak’ta, Pakistan’da, Afganistan’da, Yemen’de, Somali’de ve Suriye’de
cihadî gruplar, çatışmalar, kaos, katliam, baskı ve işkence yok edildi.
Kötülük ve habaset, batının yıkım meleklerinin eliyle yeryüzünün
yüzünden silindi gitti.”[20]
Barış
ve ve hayatın korunması gibi yüce ahlakî idealler adına, batı
hükümetlerinin ebedî savaş yürüttüklerini yazıyor Monbiot ve bundan
kimin kârlı çıktığının minik ipuçlarını veriyor: Suudi prenslerine,
Amerikan ve İngiliz silah tacirlerine verilen astronomik rüşvetlere
değiniyor. Ebedî savaş, Hedges’in bir başka makalesinde söylediği gibi,
ebedî şiddeti getiriyor elbette ve silah imalatçılarıyla generaller
sevinçten havalara uçuyor.[21] Ebediyyen.
Uçmak
mı dedik: Hani reklam yapmak gibi olacak, ama işte süpermen’in son
uçuşuna dair son haberler: “Işid, Silah Şirketlerini Uçurdu” başlıklı
küçük bir analizde gazeteci Pelin Ünker’in derlediği bilançoya göre:
IŞİD’e karşı Ortadoğu’da başlatılan askeri harekât dünyanın önde gelen
silah ve savunma sanayi şirketlerinin hisselerine “ralli” yaptırmış. Bu
hisselerin kazançları tarihi rekor seviyelere çıkmış. Uzmanlar,
kazançların devam edeceğini öngörüyormuş. Lockheed Martin’in kazancı bir
günde yüzde 2.33 yükselirken, son bir aylık kazancı yüzde 2.87’ye
ulaşmış. Şirketin piyasa değeri son bir ayda 2.4 milyar dolar artışla
57.6 milyar dolara çıkmış. Piyasa değerini son bir ayda en fazla artıran
şirket 2.61 milyar dolarla ABD’li Raytheon olmuş…[22]
(Abilerim
ablalarım, batan geminin malları bunlar! Eğer diğer Amerikan, İngiliz,
Hollanda, İtalyan şirketlerinin başdöndürücü irtifa kazançlarını da
öğrenmek ve yatırımlarınızı yeniden konuşlandırmak isterseniz, artık
borsa sitelerini takip edeceksiniz… Bu yazıda bizden bu kadar.)
İklim
ve savaş ikizleri meselesini en özlü bir şekilde ortaya koyanlardan
biri de uzun yılların aktivisti, yazar Medea Benjamin oldu:
“Ordu,
en büyük kirletici. Petrol şirketleri ABD’nin askerî kudreti ile
korunuyor. Asker-endüstri-petrolcü üçlüsünü görüyoruz bütün bunların
altında. Ve dünya hem iklim krizine, hem de aşırı örgütlere karşı
şiddete başvurmayan çözümler için inim inim inlerken, Obama yönetiminin
petrol monarşilerine, Amerikan petrol şirketlerine ve bitmeyen ebedî
savaşa arka çıktığını görmek ne hazin!”[23]
Yeni Bir Hareketin Doğuşuna Tanık Olmak
Gün-Tün
eşitliğinin yaşandığı 21 Eylül 2014 sabahı yerlilerin, işçilerin,
gençlerin, sanatçıların ve dünyanın dörtbir yanından kopup gelen 400 bin
kişinin New York’ta Manhattan caddelerinde sel olup aktığı dev iklim
yürüyüşü, gezegenin laneti olarak üstümüze çökmüş yapışık ikizlerin
hegemonyasına kararlı bir biçimde direnme fikrini iyice içselleştirmeye
başlamış bir yeni kuşağın kendi kaderine nihayet sahip çıkma hareketinin
ilk büyük hamlesiydi denebilir. Nitekim, hemen ertesi gün, kentin
finans merkezi Wall Street’i “basan” ve orada oturma eylemi yapan bin
kişilik grubun, içlerinden 100ünün kendini gözaltına aldırmasıyla
sonuçlanan eylemi de “bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” anlayışının
yerleşmeye başladığını göstermekteydi.
Halkın
İklim Yürüyüşü, kritik kitleyi bulur ve büyük bir iklim hareketine
dönüşmeyi başarırsa, o zaman, sözkonusu dev enerji, silah, kimya
şirketlerinin muazzam para ve gücüne karşı koyacak momentumu yakalamış
olacağız. Hareketin ön saflarında yer alanlardan yazar ve aktivist Naomi
Klein, tam İklim Haftası'nda piyasaya çıkan “Bu Herşeyi Değiştirir –
Kapitalizm İklime Karşı” başlıklı kitabında hem korku, hem de umudu
içinde barındıran bu momenti, kapitalizmin bu yokedici modeline karşı
canalıcı bir mücadeleden başka bir yolun olmadığını, tam da bunu
anlatıyor işte:
“Ekonomik
sistemimizle gezegen sistemimiz savaş halinde. Daha doğrusu,
ekonomimiz, insan hayatı da dahil olmak üzere yeryüzündeki hayat ile
savaş halinde. İklimin ihtiyaç duyduğu şey, insanlığın kaynak
kullanımının daraltılması; ekonomik modelimizin kendi çöküşünü önlemek
için talep ettiği şey ise, sınır tanımayan genişleme ve yayılma. Bu iki
kural dizisinden ancak birini değiştirebiliriz, o da doğa’nın kanunları
olmayacaktır.”[24]
Gezegenin
âcilen ihtiyaç duyduğu gerçekten cesur dünya yurttaşları ufukta iyice
belirmiş durumda. İki cephede birden yılmadan savaşacak silahsız
muharipler bunlar.[25] Onları, iki aylık küçük kızını emzirerek ikinci eylemine Wall Street’e götüren genç annenin gözündeki ışıktan ayırt ebilirsiniz.
Ya
da Seattle Şehir Meclisi’ne yüz yıldan uzun bir zaman sonra ilk kez
seçilen sosyalist politikacı olan Hint kökenli Amerikalı genç kadın
Kshama Sawant’ın, aksanlı fakat çok akıcı İngilizcesiyle dilinden
dökülen şu cümleden: “Şiddete başvurmayan radikal militan bir iklim
hareketine ihtiyacımız var ve onu kuracağız.”
Ya da, İklim haftası eylemlerinde bir panele katılan organik şehir bahçeleri hareketi öncülerinden Ray Figueroa’nın şu ilginç sözlerinden: “Aradığımız liderler bizleriz aslında.”
Ya da, Ekinoks sabahı Güneşi doğduran yerli kabilelerinden genç kızın, “buralara bizim için geldiğiniz için büyük onur duydum, buna layık olmaya çalışacağız!” derken yüzünde ışıldayan umutlu kararlılıktan.
Ya
da, Halkların Büyük İklim Yürüyüşü sırasında IndyKids (Bağımsız
Çocuklar) gazetesi için röportajlar yapan ve insanlara “Bu yürüyüşle
neleri başarabiliriz sizce?” diye soran 9 yaşındaki Nylu’nun utangaç ama
kararlı gülümsemesinde…
Gerçekten ilginç zamanlarda yaşıyoruz. Ve, bakarsınız, bu bir beddua da olmayabilir.
***
[3] ibid.
[15]Bu yazının kaleme alındığı tarihte Hedges mülakati henüz Açık Radyo’da yayınlanmış değildi. Benzer ifadeler için bkz: http://www.truthdig.com/report/item/the_last_gasp_of_climate_change_liberals_20140831
[16] Bkz.: yukarıda 2 no’lu dipnotu.
[18] ibid.
[19] ibid.
[24] Naomi Klein, This Changes Everything – Capitalism vs. The Climate, 2014, Simon and Shuster, s.21 vd.
[25] Burada betimlenen kişi ve olaylar kişisel gözlem ve tanıklıklara ve bir de Democracy Now yayınlarına dayalı.